8 Şubat 2015 Pazar

Fenomenoloji



                                                                                                      Hazırlayan : Ersan Demirdalıç

FENOMENOLOJİ
A.    Tanımı ve Kurucuları :
          Fenomenoloji diğer adıyla görüngübilim bir felsefe akmı olup, kurucusu Edmund Hasserl’ dir. Çıkış sebebi 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde bilimlerdeki ve  düşüncedeki  genel anlamdaki bunalımdır. Fenomenoloji bu haliyle metafiziği sona erdirmiş ve somut hayata dönüş ve tıkanmış olan felsefeye yeni bir hava vermek üzere yola çıkmıştır. Bir felsefe olmaktan ziyade bir yöntem olarak tarif edilmektedir. Fenomenoloji birçok sosyolojik bakış açısına göre en yeni olandır. İçerisine pekçok sosyolojik çözümleme tipini alsa da en önemlileri Harold Garfinkel’ in etnometodolojisi , Peter Berger’ in toplumsal gerçeğin inşası ve Dorothy Smith’ in feminist bakış açısı kuramıdır.
          Fenomenon kelimesi Yunanca’ dan gelmekte olup görüş ya da görünüm anlamına gelmektedir. Fenomenoloji birey ve onun bilinçli deneyimleriyle başlayan ve daha önceden var olan kabuller, ön yargılar ve felsefi dogmalardan kaçınmaya çalışan bir yöntemdir. Fenomenoloji olayları yani görünüşleri toplumsal aktör tarafından doğrudan algılandığı şekliyle inceler. Örnek olarak bir kimsenin elinizdeki şemsiyenin neye benzediğini size sorduğunu düşünelim. Bu soru size göre oldukça saçma bir sorudur. Çünki biz şemsiye düşüncesine dünyayı nasıl algılayacağımız ve yorumlayacağımızı öğrendiğimiz toplumsallaşma süreci ile ulaşırız. Elbette soruyu soran kişi uzaydan gelmişse ayıp olarak algılamadan şemsiye kelimesinin anlamını anlatmaya çalışırız. Burada ise uzaydan gelen kişiye, bu dünyaya ait olmadığı için en ayrıntısına kadar şemsiyenin ne olduğunu ve neye yaradığını anlatmaya çalışırız.
          Fenomenoloji, bizden öğrenmiş olduğumuz herşeyi oldukları gibi kabul etmememizi, onları sorgulamamızı, dünyaya bakışımızı ve dünyada niçin bulunduğumuzu sorgulamamızı ister. Yani uzaydan gelen insan rolünü üstlenmemizi ister. Temel olan her günkü gerçekliğin zamanla oluşmuş olan toplumsal olarak yapılandırılmış fikirler sistemidir ve topluluk üyelerince olduğu gibi kabul edilmektedir. Fenomenoloji ise bu düzene karşı eleştirel bir tutum sergiler ve işlevselciliğin aksine geleneksel olarak öğrenilmiş olanlara meydan okur.
          Örneğin fenomenologlar kadının ve erkeğin gelenekten gelen toplumsal konumlarını eleştirmişler, kadınların çocuk büyütmek ve ev işleri yapmak sorumluluklarını tek başlarına üstlenmeleri doğru mudur ? Ya da para kazanmak ve ev geçindirmek sadece erkek tarafından üstlenilmesi gereken bir sorumluluk mudur ? Gibi sorular sormuşlar ve bunlara yanıtlar aramışlardır. Buradan feminist anlayış doğmuştur. Kadın-erkek eşitsizliği üzerinden yola çıkarak ezilen kadının statüsünü düzeltme çabası olarak tanımlayabileceğimiz feminizm fenomenolojinin içinde yerini almış önemli bir sosyal hareket olmuştur.
         Böylece "fenomenolojik yöntem" denilen nokta öne çıkar. Buna göre, hem bildiklerimiz hem de gerçeklik dışta bırakılarak, bilginin nasıl ve hangi süreçlerde oluşturuldugu/oluştuğu anlaşılmaya çalışılır. Fenomonoloji bu noktada özgün yöntemsel kategoriler geliştirir. İki temel kategorisi vardır bu yöntemin; "askıya alma" ve "fenomenolojik indirgeme".

Bunlar, kısaca belirtilecek olursa, bir yandan verilmiş öğelerin, yani dış görünümlerin dışta bırakılmasını ve öte yandan da, bilimsel ya da mantıksal her tür yargıların ve çıkarsamaların dışta bırakılmasını ifade ederler.
B.     Edmund Husserl ve Alfred Schutz : Fenomenolojik sosyolojinin esasları Alman filozofu Edmund Husserl’ in çalışmalarıdır. Husserl fenomenolojiyi insanın duyuları doğrudan kavranabilecek şeylere ilgi olarak tanımlamıştır. Duyularımız yolu ile doğrudan deneyimleyebileceğimiz şeyler hakkında daha fazla bir şey bilebileceğimizi reddeder. Tüm bilgimiz doğrudan duyulara dayanan olaylardan oluşur. Husserl’ e göre bunun dışında herşey spekülasyondur. Buna göre algılarımız kavramlarımız tarafından şekillenmekte ve sosyolojinin esas işi dünyayı nasıl gördüğümüzü tasvir etmek olarak anlaşılmaktadır. Ayrıca hangi yollarla başkalarının algılarına benzer algılar edindiğimizi inceler. Bu yaklaşımlarında en önemli etken Husserl’ in görüşlerinde Alfred Schutz tarafından yapılan geliştirmelerdir. Fenomenolojinin hızlanması ise Alfred Schutz’ un ABD ye kaçmasıyla beraber Garfinkel , Peter Berger ve Dorothy Simith gibi sosyologların eserlerini yazmaya başlamalarıyla gerçekleşmiştir. Schutz, Husserl’ in felsefesini geliştirmeye Weber’ in verstehen yani anlam kavramını kullanarak başlamıştır. Schutz için anlam çok önemlidir. Schutz için durumun tanımı bireylerin ortak bir bilgi stokundan aldıkları kabulleri içerir. Schutz böylece bireylerin dünyayı ideal tipleri kullanarak inşa ettiklerini söyler. Schutz bu tipleştirme sürecine bir mektubun postaya verilmesi sırasında söz konusu kabulleri tartışarak örnek verir. Bir mektubun postaya verilmesinde mektubun yerine varması ile ilgili süreçte normal olarak posta taşıyıcılarının mektubu ayıranlar ile yerine ulaştıranlar gibi insan tipleri olacağı kabul edilirken mektubu gönderen kişinin bunları görmese de bunlarla işbirliği yaptığı sonucuna ulaşılmaktadır. Böylece insanlar mektup yerine ulaştığında da gündelik işlerinin düzgün gittiğini düşünürler.
          Antony Giddens’ te Schutz’ dan etkilenmiştir.   Gündelik eylemlerin çözümlemesinde Schutz’ un bilgi stoku hacmine ya da karşılaşmalarda yeri olan karşılıklı bilgi dediği bilgiye dikkat çeker. Bu bilgi Gidden’ in tutarsız bilinçlilik adını verdiği durumun dışındadır.
          Giddens bir mahkeme kararı ile ilgili olarak savunma avukatı, hakim ve baş savcı arasında geçen konuşmaları örnek göstererek 21. Yüzyılda yaşayan bizler için bu kişiler arasında geçen konuşmaların oldukça anlaşılır ve olağan bir görüntüye sahip olduğunu belirtirken, mesela dokuzuncu yüzyılda yaşamış birisinin ise böyle bir konuşmaya vereceği tepkiyi düşünmemizi istemekle örneği sona erdirmektedir.
          Çalışmaları Giddens’ a ilham kaynağı olan Schutz’ da insanın etkileşim durumuna verdiği anlamın etkileşimde bulunan insanla paylaşılabildiği kanaatindedir. Buna bakış açılarının karşılıklığı demektedir. Örneğin bir orkestradaki müzisyenler orkestra şefi ile durumun anlamlarını paylaştıkları için orkestra şefi ile yer değiştirerek durumu şefin deneyimlediği gibi işleyebilirler. O halde Schultz’ un görüşüne göre paylaşılan anlamlar etkileişm durumu içerisinde hem var olarak kabul edilir hem de yaşanıp görülür.
          Schultz bu durumlarda insanların gerçekle ilgili alışılagelmiş kabullerine dayanarak hareket ettiklerini söyler. Onlar başka türlü olabileceği ihtimali ile ilgili şüphelerini askıya alarak görüşlerin karşılıklı olduğu kanaati ile etkileşime devam ederler. Burada Mead’ in başkasının rolünü alma kavramı ile bir benzerlik görmekteyiz. Böylece Schutz’ un görüşleri Hussrl’ den etkilenmekle beraber fenomenolojik sosyolojisine Weber ve Mead’ in bazı düşüncelerini soktuğunu da gözlemlemekteyiz.
          Harold Garfinkel’ in etnometodolojisi, Peter Berger’ in gerçekliğin toplumsal inşası ve Dorothy Smith’ in feminist bakış açısı kuramı fenomenolojik sosyoloji tiplerinden en önemlileridir.
Gerçekliğin Sosyal İnşası :  İtalyan oyun yazarı Luigi Prandello Dürüst Olmanın Zevki adlı bir oyun yazar ; oyun inişli çıkışlı bir geçmişe sahip olan zeki adam Baldovino adlı karakter hakkındadır. Baldovino Renni Ailesi’ nin modern evine girer ve kendisini yine kendisine özgü bir biçimde tanıtır. Bu eve girer girmez hemen olmam gereken yani olabildiğim kişi oldum. Kendimi inşa ettim ve böylece kendimi size sizinle gerçekleştirmeyi umduğum ilişkiye uygun biçimde tanıtmış oldum. Baldovino davranışların rolle ve statülerle yönlendirilse bile bizim kim olduğumuzu şekillendirme yeteneğimizin olduğunu anlatmaktadır. Yani gerçeklik bizim düşündüğümüz kadar değişmez değildir.
          Gerçekliğin sosyal inşası insanların gerçekliği sosyal etkileşim yoluyla yaratıcı bir şekilde biçimlendirdikleri süreçtir. Bu fikir her ne kadar sembolik etkileşim yaklaşımının bir dayanağı olsa da Peter Berger tarafından ortaya konulmuş bir fenomenolojik bakış açısıdır. Baldovino örneğinde olduğu gibi gerçeğin küçük bir parçası özellikle aşina olunmayan durumlarda belirsiz kalır. Bu sebeple bizler kendimizi mekan ve amaçlarımıza uyacak şekillerde tanıtırız, böylece gerçeklik şekillenir.
          Sosyal etkileşim gerçeği inşa eden karmaşık bir anlaşmadır. Ancak insanların olayları nasıl gördüğü her birisinin geçmişine, ilgisine ve niyetine göre değişkenlik göstermektedir.
 Feminist Bakış Açısı Kuramı : Dorothy Smith’in görüş açısı kuramı, ikincil durumunda olan bireylerin gündüz/gece hayatlarını araştırır. Smith’in kuramı, kadınların bakış açıları üzerine yoğunlaşmışsa da, Patricia Hill Collins tarafından çözümlenmiş olan siyahi kadınlar gibi, ikincil durumlarda olan başka bireylerin bakış açılarını da kapsayabilir. Başka görüş açısı kuramları, yoksul beyaz kadın ve erkekler, homoseksüel kadın ve erkekler, çağdaş Batı toplumunun dışındaki azınlık etnik ve dinsel gruplar üzerinde durabilir.
          Smith’in feminist görüş açısı kuramı, hem toplumsal yapısal hem de toplumsal psikolojik öğeler içermektedir Mills, Giddens, Bourdieu ve Colins gibi, çalışmaları makro yapısal ve makro etkileşimsel çözümleme düzeyleri arasında köprü kurar. Smith kendi bakış açısını, Marks ve Engels tarafından geliştirilmiş materyalist yöntem ile Garfinkel’in etnometodolojisinin birleştirilmesi olarak tanımlamaktadır. Smith, kadınlarca günlük deneyimlerinde yaşanan erkek egemen yapılar ve kadınların bu deneyimler hakkındaki düşünceleri ve duyguları ile ilgilenmektedir (Wallace, Wolf, 2002; 389-390).

C.    Kaynakça:
Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Ruth A. Wallace , Alison Wolf
Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Margaret Poloma
Sosyoloji Kuramları, George Ritzer
Wikipedia

7 Şubat 2015 Cumartesi

Harold Garfinkel



                                                                                                Hazırlayan : Ersan Demirdalıç
HAROLD GARFINKEL ve SOSYOLOJİK KATKILARI
A.    Kısa Hayat Hikayesi ve Eserleri :  1917 yılında Amerika’da, New Jersey Eyaleti’ nde  doğdu. Lisans eğitimini Newark University College’de, 1942 yılında yüksek lisansını University of Carolina’da  tamamladı. İkinci Dünya Savaşı’nda ordu için görev aldıktan sonra, 1952’de Harvard’da doktorasını tamamladı. İki yıl University of Ohio State’te öğretim görevliliği, kısa bir süre de University of Chicago’da görev aldı. Bunun dışında tüm zamanını profesör unvanını aldığı University of California’ da geçirdi. Halen bu üniversitede, etnometodoloji alanında kürsü sahibidir. Garfinkel çalışmalarında Parsons, Schutz, Gurwitsch ve Husserl’in çalışmalarından esinlendiğini söyler ve yapısalcılıktan başlayıp, fenomenolojiye kadar uzanan bu yelpazeyi biraz daha genişleterek, etnometodoloji alanındaki çalışmalarını kaleme alır. Schutz’un felsefi gözlemlerinin deneysel olarak değerlendirilmesi olarak da tanımlanan etnometodolojik çalışmaları sırasında ele aldığı temel kavramlar, çalışmamızın da temelini oluşturmaktadır. Toplumsal olarak kabul edilmiş davranış kalıplarının sorgulanması, bu bağlamda “anlatım”ın ele alınması ve “indeksli ifadeler” kavramı başta olmak üzere, bireyi ve toplumsal süreci anlama noktasında, bilimsel rasyonalite ile gündelik tecrübeler arasındaki kopukluğa işaret eden söylemler, etnometodolojinin dikkat çeken noktalarıdır. 21 Nisan 2011 yılında Los Angeles’ ta öldü.
Eserleri : 1946 "Color trouble", 1956 "Conditions of successful degradation ceremonies", 1956 "Some sociological concepts and methods for psychiatrists", 1963 "A conception of, and experiments with, 'trust' as a condition of stable concerted actions", 1967 Studies in ethnomethodology, 1967 "Practical sociological reasoning” ve etnometodoloji üzerine yazılmış pek çok makale sayılabilir.
B.     Temel Sosyolojik Yaklaşımı , Toplum Görüşü ve Çalışmalarında Öne Çıkan Kavramlar :     
          Garfinkel çalışmalarında  Parsons, Schutz ve Husserl’in çalışmalarından etkilenmesiyle birlikte yapısalcılıktan başlayarak, fenomoloji üzerinden genişlemeyle etnometodoloji kavramını geliştirerek bu alanda çalışmalar ele alır.  Schutz’ un felsefi çalışmalarının deneysel olarak değerlendirilmesi olarak tanımlanan etnometodolojinin incelediği kavramlar toplumsal davranış kalıplarının sorgulanması , anlatım ve indeksli ifadeler , birey ve toplumsal sürecin anlaşılması noktasında bilimsel rasyonellik ve günlük tecrübeler arasındaki kopukluğa işaret eden konulardır.  Etnometodoloji için kesin olarak sembolik etkileşimin bir koludur denmemekle beraber onunla ortak işleyen birçok yönü vardır. Bu ortak noktalar toplumsal çözümlemenin odağını yine yüz yüze ilişkilerin oluşturması , dilin önemi , incelenen insanların bakış açılarının önemsenmesi , nesnelin yanında öznelin de önemsenmesi ve metodolojinin eleştirilebilmesi gibi noktalardır.
Etnometodoloji :  Etnometodoloji günlük hayatta insanların karşılaştıkları deneyimlerinin nasıl anlamlandırdıklarının ampirik bir biçimde ele alınışıdır. Garfinkel etnometodolojiyi insanların günlük yaşamlarındaki çevrelerini anlamlandırma biçimlerini inceleyen çalışma olarak geliştirmiştir. Bu yaklaşım günlük hayattaki davranışın bir dizi varsayıma dayandığına dikkat çekerek başlar. Birisine nasılsın diye sorulduğunda o kişi bunu muhtemelen detayla anlamayacak sadece nezaketen sorulduğunu farz edecektir. Gerçekten nasılsın sorusuna anlaşıldığı gibi cevap vermeyip detaylandırarak cevap vermeye başlarsanız karşınızdaki kişinin belki de sorduğuna pişman olacağını görebilirsiniz. Etnometodologlar düzenin kendi başına bir gerçekliği olduğu fikrine karşı çıkarlarken daha çok düzenin ortamda bulunanlar tarafından o ortama mal edildiği üzerinde durmaktadırlar. Yani insanlar bulundukları ortam hangi ortam olursa olsun anlamlandırmaya ve düzenlemeye çalışırlar. Etnometodoloji üç önemli önerme içermektedir:
1.      Nesnel ve öznel ifadeler arasındaki ayrım
2.      Pratik eylemin karşılıklığı
3.      Eylemlerin günlük hayat bağlamında çözümlenebilmesi
          Garfinkel, etnometodolojiyi Alfred Schutz'un fenomenoloji alanındaki görüşleri üzerine kurmuştur. Schutz'un fikirleri üzerine deneyler yaparak fenomenolojideki görüşleri ampirik yöntemlerle ortaya koymaya çalışmıştır. Etnometodolojinin temel fikirlerinin dört ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar ;
1.      Sosyal olaylar bireylere zorunlu olarak benimsetilemez , Bireyler arasındaki etkileşimler sonucunda oluşurlar. Bunun etnometodolojik terminolojideki karşılığı “pratik gerçekleşme” kavramıdır.
2.      Bireyler kendi faaliyetlerini anlama yeteneğine sahiptirler. Bu fikir, etnometodolojideki “refleksivite” kavramıyla anlatılır.
3.      Gerçekleşen faaliyetlerin anlamlandırılması için o faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlayan bilgi ve kaynakları ortaya koymak gerekir. Bu bilgiler “içsel” dir.
4.      Dil ve dili oluşturan kelimeler, ifade edildikleri özgün ortam içinde gösterge olabilirler. Bu durum “dizinlilik” kavramıyla anlatılır.
Etnometodolojinin Çeşitlenmesi : Etnometodoloji 1940 lı yılların sonunda Garfinkel tarafından icad edilirken, 1967 yılında sistematikleştirilmiş, yıllar içinde büyümeye ve çeşitli alanlarda genişlemeye başlamıştır. Son yıllarda ise oldukça sıkıntılı bir dönem yaşamaktadır. Ortam genişlemesi deyince akla ilk gelen etnometodolojik çalışmalar şu şekilde sıralanabilir :
Kurumsal Ortamlarla İlgili Araştırmalar: Garfinkel ve arkadaşlarının yürüttüğü ilk etnometodolojik araştırmalar, ev gibi resmi olmayan yani kurumsallaşmamış ortamlarda gerçekleşti. Daha sonra çeşitli kurumsal ortamlarda gündelik hareketleri araştırmaya yönelik bir hareket oldu. Mesela mahkeme salonları, hastaneler, polis karakolları sayılabilir. Bu tip araştırmaların amacı insanların resmi görevlerini yerine getirmeleri ve bu süreç içinde görevlerin gerçekleştiği kurumların oluşma biçimlerinin anlaşılmasıdır. Bu tip kurumlarda sadece dışsal güçler denilen kurallar bütünü üzerinden veriler toplanmamıştır ve sadece bu güçler üzerinden bu kurumlarda olup bitenler açıklanamaz. Ayrıca mesela bir karakolda suç unsurları toplanırken polisler sadece kurallar prosedürünü kullanmazlar, ayrıca sağduyu ve inisiyatif denilen bir dizi zeka işi prosedürde uygularlar. Kurumlarla ilgili araştırmalar deyince de aşağıdaki yaygın tipler karşımıza çıkmaktadır:
a.      İş Görüşmeleri : Etnometodologlardan Button iş görüşmelerini incelemiştir. Button’ a göre görüşme ardışık, sıralı bir konuşma olarak ve ortama yönelik tarafların öğrenilmiş pratik yetenekleri olarak görülmektedir. Değinilen bir konu da görüşmeyi yürüten tarafın karşısındaki kişinin verdiği cevapları düzeltmesine imkan vermeyecek bir hareket etmesidir. Button’ a göre bir iş görüşmesini tanımlayan şey etkileşimin yani konuşmanın doğasıdır.
b.      Yönetimsel Müzakereler: Anderson , Hughes ve Sharrock iş yöneticileri arasındaki müzakereleri incelemiştir. Buldıkları en önemli sonuç onların akla yatkın, tarafsız, bağlantısız oldukları ve kişisel yani duygusal olmadıklarıdır. Bu bilim adamlarına göre iş dünyasında olup biten bu davranış kalıpları günlük hayatta meydana gelen şeyden farklı değildir. Toplumsal davranışlarımızın çoğunda iş yöneticilerinin davrandığı gibi davranırız.
c.       Acil Durum Merkezine Çağrılar: Whalen ve Zimmerman acil durum iletişim merkezlerine yapılan telefon çağrıları üzerinde çalışmışlardır. Bu tür çağrıların yapıldığı yerlerde gözlenen şey, normal telefon konuşmalarındaki merasimlerin burada olmamasıdır. Yani giriş bölümleri oldukça azalmıştır ve insanlar hemen konuya girmektedirler. Bir başka durum ihtiyaç durumunda telefon açanın ya da karşıdan telefonu alanın teknik bir takım imkanları kullanarak telefonu müziğe bağlaması, meşgule alması yani , veya sessizliğe yönlendirmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
d.      Arabuluculuk ve Anlaşmazlık Çözümü: Angela Garcia çeşitli anlaşmazlıkların arasını bulmak için tasarlanan California programında uyuşmazlık çözümünü incelemiştir. Onun esas amacı kurumsal çatışma çözümü ile sıradan konuşmalarda meydana gelen çatışma çözümünü karşılaştırmaktır. Kilit noktası kurumsal arabulmanın sıradan konuşmada çekişme düzeylerinin artmasına sebep olan süreçleri saf dışı bırakarak çatışma çözümünü kolaylaştırdığıdır. Dahası arabulmada çekişme ortaya çıktığında sıradan konuşmada var olmayan çatışmanın çatışmanın sonlandırılmasını sağlayan prosedürler var olur. İlk olarak şikayetçiler konuşurlar. Bu sırada konuşmaları tartışmacılar tarafından kesilmez. Bu çatışmanın miktarını kısıtlar. Söz kesilirse çatışmanın miktarı artar. Anlaşmazlıkta olanların konuşmak için arabulucudan izin istemek zorunda olduğu durumlarda da çatışma olasılığının azaldığını gözlemleriz. Bu tip durumlara televizyonlarda yapılan tartışma programlarında görmekteyiz. Burada anlaşmazlık içinde bulunanların konuşmalarını birbirlerine değil de arabulucuya doğru yapmaları da çatışma olasılığını azaltmaktadır. Arabulucu belli süreler verdiği tarafları diğerlerinin szölerini kesmeden dinlemelerine sebep olarak ve taraflara söz vererek çatışma olasılığını azaltır. Böylece arabulucu hem tampon hem de denetleyici olarak görev yapar. Arabulucu çatışmayı önlemek adına çeşitli metodlara başvurur. Konuyu değiştirmek, başka bir soruya geçmek veya soruyu yeniden değişik bir tarzda sormak gibi metodlar uygular.
Konuşma Çözümlemesi : Etnometodolojinin ikinci çeşidi konuşma çözümlemesidir. Konuşmaya dayalı etkileşimin temel yapılarının ayrıntılı anlaşılması demektir. Konuşma çözümlemesinin amacı içinde konuşmanın çözümlendiği doğal biçimlerin araştırılmasıdır. Konuşma çözümleyicileri konuşan ve dinleyen arasındaki ilişkiler ile değil, bir konuşmadaki söyleyişler arasındaki ilişkilerle meşgul olurlar. En önemli konuşma çözümlemeleri aşağıdaki gibidir :
a.      Telefon Konuşmaları : Emanuel A. Schegloff telefon konuşmalarının ortaya serilmesiyle toplumsal etkileşimin düzenli özelliğinin anlaşılabileceği üzerinde durmuş ve bunu savunmuştur. Bu ilgi etkileşim içinde konuşmalarda sıranın düzenlenmesi ve normal konuşma prosedüründe ihlali onarmak için insanların aradıkları yollar gibi çeşitli davranışları içerecek şekilde genişlemektedir. Buna ek olarak telefon görüşmelerinde düzene karşı bir ilgi vardır. Belki de insanı terbiye eden yerlerden birisidir. Telefon görüşmelerinde duyulan konuşma yüz yüze konuşmalardan farklı olarak görüntü içermemektedir. Görsel teması olmayan tarafların birbirlerinin kimliğini saptama ve tanımalarına aracılık eden bir ardışıklık söz konusudur. Telefon konuşmalarını başlangıçları oldukça açık ve standarttır. Schegloff sonuç olarak kendine has örneklerin bile kendilerindeki özgünlüklerden bu özgünlüklerin içinde kaynaştırıldığı biçimsel düzenlemelerin çıkarılması için incelenmesi gerektiğini söylemektedir.
b.      Gülmeyi Başlatma : Gail Jefferson bir konuşma içerisinde ne zaman gülmek gerektiğinin nasıl bilinebileceği sorusunu incelemiştir. Bir görüşe göre bir konuşma ya da etkileşim içinde gülme tümüyle serbest bir olaydır. Bununla beraber Jefferson bir söyleyişin birkaç temel yapısal özelliğinin diğer tarafın gülmesine sebep olacak şekilde tasarlandığını görmüştür. İlk konuşan tarafın konuşmasının sonuna kahkaha eklemesi olabilir mesela. Bazen de konuşmanın ortasında gülmeye rastlarız. Bu örneklerden anlaşıldığı üzere Jefferson gülmenin aslında rastgele değil konuşmanın içinde tasarlanmış olduğuna vurgu yapmaktadır. Birisi gülmeye çağrı yaparken diğeri bunu reddedebilmektedir. Bazen de taraflar gülmeye endeksle birbirlerine gülmeyi beklercesine bakarlar ve arkasında birbiri ardından iki tarafta gülmeyi bir iletişim aracı olarak kullanarak eğlenmektedir.
c.       Alkış Alma : John Heritage ve David Greatbatch kopnuşmacıların dinleyicilerden alkış almalarının temel araçlarını ortaya çıkardılar. Onlar a. Konuşma malzemelerinin kuşatıcı zemini karşısında ifadeleri vurgulamak b. Söz konusu iletinin açık bir tamamlanma noktasını tasarlamak için sözlü olarak inşa edilen ifadeler yoluyla alkış alındığını ileri sürerler. Vurgu dinleyicilerin alkışlamaya başlamalarına olanak sağlar.
d.      Yuhalama : Steven Clayman yuhalamayı kamusal konuşma içinde beğenmemenin bir dışavurumu olarak araştırdı. Alkış izleyicilerin konuşmacıyla iletişim kurmalarına olanak sağlarken, yuhalama bağları koparma ile ilgili bir durumdur. Hem alkış hem de yuhalama iki temel biçimde başlar: bireysel karar almanın sonucunda ve izleyici kişilerin davranışının ortak izlenmesinin sonucu olarak. Bireysel karar alma alkışın başlangıcında baskındır. Karar tek başına alındığı için popüler bir sözün arkasından hemen başlar. Ayrıca konuşmacı da toplu alkışı yönlendirebilmektedir. Yuhalama ise bireysellikten çok topluca olmaktadır. Yuhalama hemen başlamaz , bireyler önce gözlemler, dinler ve sonra yuhalama başlar. Ayrıca yuhalamaya sıklıkla izleyicilerin gösterileri öncülük eder.
e.       Cümlelerin Etkileşime Dayalı Olarak Ortaya Çıkışı: Charles Goodwin’ e göre cümleler konuşma içinde ortaya çıkar. Konuşmacı cümleyi üretirken cümlenin o anki alıcıya uygunluğunu sürdürmek için cümlesinin anlamını yeniden inşa eder. Bu şu anlama gelmektedir; konuşmacılar konuşurlarken dinleyicilere dikkat ederler ve dinleyiciler çeşitli şekillerde tepki verdikçe konuşmacılar o tepkilere dayanarak sonraki bölümde cümlelerine ayar çekerler. Tepkiler aslında faydalıdır konuşmacı için. Elbette konuşmacı sonraki bölümlerde karşısındakileri kendi istediği çizgiye çekebiliyorsa , onları inandırabiliyorsa.
f.       Konuşma ile Sesli Olmayan Etkinliklerin Bütünleştirilmesi : Konuşma çözümleyicileri konuşma üzerinde ve sesli olmayan etkinlikler üzerinde odaklanmışlardır. Charles Goodwin video incelemeleri sonucunda konuşmacının anlatımının konuşma üzerinden değil, anlatım sırasında bedenini ve etkinliklerini düzenleme biçimiyle de görünür hale geldiğini belirtmektedir. Ona göre bedn duruşu ve bakış, sesli etkinliklerle yakından ilişkisi olan birçok sesli olmayan etkinlikten sadece ikisidir.
g.      Çekingenlik ve Özgüven : Çekingenlik ve özgüveni psikolojik özellikler olarak düşünmeye eğilimli olsak ta Philip Manning ve George Ray, onların konuşma sırasında konuşma karşılaşmalarını idare ederken yaptığımız şeyler olduklarını göstermeye çabalamışlardır. Çekingen ve özgüvenli kişiler, kendilerine özgü bir şekilde toplumsal sorunlarla baş edebilmek için farklı prosedürler uygularlar ve farklı konuşma stratejileri kullanırlar. Manning ve Ray çekingen katılımcıların bir konuşmanın başında ortam konuşmasına girişme olasılıklarının özgüvenlilerden iki buçuk kat daha fazla olduğunu buldular. Üstelik konuşma gevşediğinde çekingenlerin ortama girmeleri diğerlerine göre çok daha fazladır. Çekingen katılımcılar ortam konuşmalarını güvenli bir konu olarak kullanmaktadırlar. Özgüvenli olanlar ise ortam konuşmasını kaçınılması gereken bir açmaz olarak görmektedirler. Özgüven sahibi olanlar konuya girmeden önceki konu öncesi bir bölümü açma konusunda daha heveslidirler. Çekingenler ise önceki bölümleri reddetme ve biran önce konuya geçme eğilimi taşırlar.  

C.    Kaynakça:
Sosyoloji Kuramları, George Ritzer
Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Ruth A. Wallace , Alison Wolf
Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Margaret Poloma
Wikipedia