Hazırlayan : Ersan Demirdalıç
FENOMENOLOJİ
A. Tanımı ve Kurucuları :
Fenomenoloji diğer adıyla
görüngübilim bir felsefe akmı olup, kurucusu Edmund Hasserl’ dir. Çıkış sebebi
20. Yüzyılın ilk çeyreğinde bilimlerdeki ve
düşüncedeki genel anlamdaki
bunalımdır. Fenomenoloji bu haliyle metafiziği sona erdirmiş ve somut hayata
dönüş ve tıkanmış olan felsefeye yeni bir hava vermek üzere yola çıkmıştır. Bir
felsefe olmaktan ziyade bir yöntem olarak tarif edilmektedir. Fenomenoloji
birçok sosyolojik bakış açısına göre en yeni olandır. İçerisine pekçok
sosyolojik çözümleme tipini alsa da en önemlileri Harold Garfinkel’ in
etnometodolojisi , Peter Berger’ in toplumsal gerçeğin inşası ve Dorothy Smith’
in feminist bakış açısı kuramıdır.
Fenomenon kelimesi Yunanca’ dan
gelmekte olup görüş ya da görünüm anlamına gelmektedir. Fenomenoloji birey ve
onun bilinçli deneyimleriyle başlayan ve daha önceden var olan kabuller, ön
yargılar ve felsefi dogmalardan kaçınmaya çalışan bir yöntemdir. Fenomenoloji
olayları yani görünüşleri toplumsal aktör tarafından doğrudan algılandığı
şekliyle inceler. Örnek olarak bir kimsenin elinizdeki şemsiyenin neye benzediğini
size sorduğunu düşünelim. Bu soru size göre oldukça saçma bir sorudur. Çünki
biz şemsiye düşüncesine dünyayı nasıl algılayacağımız ve yorumlayacağımızı
öğrendiğimiz toplumsallaşma süreci ile ulaşırız. Elbette soruyu soran kişi
uzaydan gelmişse ayıp olarak algılamadan şemsiye kelimesinin anlamını anlatmaya
çalışırız. Burada ise uzaydan gelen kişiye, bu dünyaya ait olmadığı için en
ayrıntısına kadar şemsiyenin ne olduğunu ve neye yaradığını anlatmaya
çalışırız.
Fenomenoloji, bizden öğrenmiş
olduğumuz herşeyi oldukları gibi kabul etmememizi, onları sorgulamamızı,
dünyaya bakışımızı ve dünyada niçin bulunduğumuzu sorgulamamızı ister. Yani
uzaydan gelen insan rolünü üstlenmemizi ister. Temel olan her günkü gerçekliğin
zamanla oluşmuş olan toplumsal olarak yapılandırılmış fikirler sistemidir ve
topluluk üyelerince olduğu gibi kabul edilmektedir. Fenomenoloji ise bu düzene
karşı eleştirel bir tutum sergiler ve işlevselciliğin aksine geleneksel olarak
öğrenilmiş olanlara meydan okur.
Örneğin fenomenologlar kadının ve
erkeğin gelenekten gelen toplumsal konumlarını eleştirmişler, kadınların çocuk
büyütmek ve ev işleri yapmak sorumluluklarını tek başlarına üstlenmeleri doğru
mudur ? Ya da para kazanmak ve ev geçindirmek sadece erkek tarafından
üstlenilmesi gereken bir sorumluluk mudur ? Gibi sorular sormuşlar ve bunlara
yanıtlar aramışlardır. Buradan feminist anlayış doğmuştur. Kadın-erkek
eşitsizliği üzerinden yola çıkarak ezilen kadının statüsünü düzeltme çabası
olarak tanımlayabileceğimiz feminizm fenomenolojinin içinde yerini almış önemli
bir sosyal hareket olmuştur.
Böylece "fenomenolojik
yöntem" denilen nokta öne çıkar. Buna göre, hem bildiklerimiz hem de
gerçeklik dışta bırakılarak, bilginin nasıl ve hangi süreçlerde
oluşturuldugu/oluştuğu anlaşılmaya çalışılır. Fenomonoloji bu noktada özgün
yöntemsel kategoriler geliştirir. İki temel kategorisi vardır bu yöntemin;
"askıya alma" ve "fenomenolojik indirgeme".
Bunlar,
kısaca belirtilecek olursa, bir yandan verilmiş öğelerin, yani dış görünümlerin
dışta bırakılmasını ve öte yandan da, bilimsel ya da mantıksal her tür
yargıların ve çıkarsamaların dışta bırakılmasını ifade ederler.
B. Edmund Husserl ve Alfred Schutz : Fenomenolojik
sosyolojinin esasları Alman filozofu Edmund Husserl’ in çalışmalarıdır. Husserl
fenomenolojiyi insanın duyuları doğrudan kavranabilecek şeylere ilgi olarak
tanımlamıştır. Duyularımız yolu ile doğrudan deneyimleyebileceğimiz şeyler
hakkında daha fazla bir şey bilebileceğimizi reddeder. Tüm bilgimiz doğrudan
duyulara dayanan olaylardan oluşur. Husserl’ e göre bunun dışında herşey
spekülasyondur. Buna göre algılarımız kavramlarımız tarafından şekillenmekte ve
sosyolojinin esas işi dünyayı nasıl gördüğümüzü tasvir etmek olarak
anlaşılmaktadır. Ayrıca hangi yollarla başkalarının algılarına benzer algılar
edindiğimizi inceler. Bu yaklaşımlarında en önemli etken Husserl’ in
görüşlerinde Alfred Schutz tarafından yapılan geliştirmelerdir. Fenomenolojinin
hızlanması ise Alfred Schutz’ un ABD ye kaçmasıyla beraber Garfinkel , Peter
Berger ve Dorothy Simith gibi sosyologların eserlerini yazmaya başlamalarıyla
gerçekleşmiştir. Schutz, Husserl’ in felsefesini geliştirmeye Weber’ in
verstehen yani anlam kavramını kullanarak başlamıştır. Schutz için anlam çok
önemlidir. Schutz için durumun tanımı bireylerin ortak bir bilgi stokundan
aldıkları kabulleri içerir. Schutz böylece bireylerin dünyayı ideal tipleri
kullanarak inşa ettiklerini söyler. Schutz bu tipleştirme sürecine bir mektubun
postaya verilmesi sırasında söz konusu kabulleri tartışarak örnek verir. Bir
mektubun postaya verilmesinde mektubun yerine varması ile ilgili süreçte normal
olarak posta taşıyıcılarının mektubu ayıranlar ile yerine ulaştıranlar gibi
insan tipleri olacağı kabul edilirken mektubu gönderen kişinin bunları görmese
de bunlarla işbirliği yaptığı sonucuna ulaşılmaktadır. Böylece insanlar mektup
yerine ulaştığında da gündelik işlerinin düzgün gittiğini düşünürler.
Antony Giddens’
te Schutz’ dan etkilenmiştir. Gündelik eylemlerin çözümlemesinde Schutz’ un
bilgi stoku hacmine ya da karşılaşmalarda yeri olan karşılıklı bilgi dediği
bilgiye dikkat çeker. Bu bilgi Gidden’ in tutarsız bilinçlilik adını verdiği
durumun dışındadır.
Giddens bir mahkeme kararı ile ilgili
olarak savunma avukatı, hakim ve baş savcı arasında geçen konuşmaları örnek
göstererek 21. Yüzyılda yaşayan bizler için bu kişiler arasında geçen
konuşmaların oldukça anlaşılır ve olağan bir görüntüye sahip olduğunu
belirtirken, mesela dokuzuncu yüzyılda yaşamış birisinin ise böyle bir
konuşmaya vereceği tepkiyi düşünmemizi istemekle örneği sona erdirmektedir.
Çalışmaları Giddens’ a ilham kaynağı
olan Schutz’ da insanın etkileşim durumuna verdiği anlamın etkileşimde bulunan
insanla paylaşılabildiği kanaatindedir. Buna bakış açılarının karşılıklığı
demektedir. Örneğin bir orkestradaki müzisyenler orkestra şefi ile durumun
anlamlarını paylaştıkları için orkestra şefi ile yer değiştirerek durumu şefin
deneyimlediği gibi işleyebilirler. O halde Schultz’ un görüşüne göre paylaşılan
anlamlar etkileişm durumu içerisinde hem var olarak kabul edilir hem de yaşanıp
görülür.
Schultz bu durumlarda insanların
gerçekle ilgili alışılagelmiş kabullerine dayanarak hareket ettiklerini söyler.
Onlar başka türlü olabileceği ihtimali ile ilgili şüphelerini askıya alarak
görüşlerin karşılıklı olduğu kanaati ile etkileşime devam ederler. Burada Mead’
in başkasının rolünü alma kavramı ile bir benzerlik görmekteyiz. Böylece
Schutz’ un görüşleri Hussrl’ den etkilenmekle beraber fenomenolojik
sosyolojisine Weber ve Mead’ in bazı düşüncelerini soktuğunu da
gözlemlemekteyiz.
Harold Garfinkel’ in
etnometodolojisi, Peter Berger’ in gerçekliğin toplumsal inşası ve Dorothy
Smith’ in feminist bakış açısı kuramı fenomenolojik sosyoloji tiplerinden en
önemlileridir.
Gerçekliğin Sosyal İnşası : İtalyan oyun yazarı Luigi Prandello Dürüst
Olmanın Zevki adlı bir oyun yazar ; oyun inişli çıkışlı bir geçmişe sahip olan
zeki adam Baldovino adlı karakter hakkındadır. Baldovino Renni Ailesi’ nin
modern evine girer ve kendisini yine kendisine özgü bir biçimde tanıtır. Bu eve
girer girmez hemen olmam gereken yani olabildiğim kişi oldum. Kendimi inşa
ettim ve böylece kendimi size sizinle gerçekleştirmeyi umduğum ilişkiye uygun
biçimde tanıtmış oldum. Baldovino davranışların rolle ve statülerle
yönlendirilse bile bizim kim olduğumuzu şekillendirme yeteneğimizin olduğunu
anlatmaktadır. Yani gerçeklik bizim düşündüğümüz kadar değişmez değildir.
Gerçekliğin sosyal inşası insanların
gerçekliği sosyal etkileşim yoluyla yaratıcı bir şekilde biçimlendirdikleri
süreçtir. Bu fikir her ne kadar sembolik etkileşim yaklaşımının bir dayanağı
olsa da Peter Berger tarafından ortaya konulmuş bir fenomenolojik bakış
açısıdır. Baldovino örneğinde olduğu gibi gerçeğin küçük bir parçası özellikle
aşina olunmayan durumlarda belirsiz kalır. Bu sebeple bizler kendimizi mekan ve
amaçlarımıza uyacak şekillerde tanıtırız, böylece gerçeklik şekillenir.
Sosyal etkileşim
gerçeği inşa eden karmaşık bir anlaşmadır. Ancak insanların olayları nasıl
gördüğü her birisinin geçmişine, ilgisine ve niyetine göre değişkenlik
göstermektedir.
Feminist Bakış Açısı Kuramı
: Dorothy Smith’in görüş açısı kuramı, ikincil durumunda olan bireylerin
gündüz/gece hayatlarını araştırır. Smith’in kuramı, kadınların bakış açıları
üzerine yoğunlaşmışsa da, Patricia Hill Collins tarafından çözümlenmiş olan
siyahi kadınlar gibi, ikincil durumlarda olan başka bireylerin bakış açılarını
da kapsayabilir. Başka görüş açısı kuramları, yoksul beyaz kadın ve erkekler,
homoseksüel kadın ve erkekler, çağdaş Batı toplumunun dışındaki azınlık etnik
ve dinsel gruplar üzerinde durabilir.
Smith’in feminist görüş açısı kuramı,
hem toplumsal yapısal hem de toplumsal psikolojik öğeler içermektedir Mills,
Giddens, Bourdieu ve Colins gibi, çalışmaları makro yapısal ve makro etkileşimsel
çözümleme düzeyleri arasında köprü kurar. Smith kendi bakış açısını, Marks ve
Engels tarafından geliştirilmiş materyalist yöntem ile Garfinkel’in
etnometodolojisinin birleştirilmesi olarak tanımlamaktadır. Smith, kadınlarca
günlük deneyimlerinde yaşanan erkek egemen yapılar ve kadınların bu deneyimler
hakkındaki düşünceleri ve duyguları ile ilgilenmektedir (Wallace, Wolf, 2002;
389-390).
C. Kaynakça:
Çağdaş
Sosyoloji Kuramları, Ruth A. Wallace , Alison Wolf
Çağdaş
Sosyoloji Kuramları, Margaret Poloma
Sosyoloji
Kuramları, George Ritzer
Wikipedia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder