25 Ocak 2015 Pazar

Peter Blau



                                                                                                    Hazırlayan : Ersan Demirdalıç

PETER BLAU ve SOSYOLOJİK KATKILARI :
A.    Kısa Hayat Hikayesi ve Eserleri :
          7 Şubat 1918’ de Avusturya’ nın başkenti  Viyana’ da doğdu. 1939 yılında ABD’ ye göç etti ve 1943 yılında ABD vatandaşı oldu. 1942 yılında Elhmurst College’ den lisans derecesini aldı. İkinci Dünya Savaşı’ ndan sonra 1952 yılında Columbia Üniversitesi’ nden doktora derecesi alarak eğitimini tamamladı.
          Blau biçimsel örgütler üzerine çalışmalarıyla tanındı ve bu konuda 2002’ deki ölümüne kadar düzenli olarak çalışmalar ve katkılar yaptı. 1967 yılında yazmış olduğu Amerikan Meslek Yapısı adlı eseri ile de tanınmıştır. Bu çalışmasında toplumsal  tabakalaşmadan bahsetmektedir. Blau’ nun sosyolojiye katkısı iki ayrı kuramsal yaklaşıma yapmış olduğu katkıdır. 1964 yılında çıkardığı Toplumsal Yaşamda Alışveriş ve İktidar adlı kitabında çağdaş alışveriş kuramından bahsetmiştir. Bu eserinde Blau , küçük ölçekli alışveriş kuramını kabul ederek , bunu daha büyük ölçekli konulara uygulamaya çalışmıştır. İkinci olarak yapısal kuramı açıklığa kavuşturmak ve genişletmek için tasarlanmış bir takım makale ve kitap yayımlamıştır. Blau 12 Mart 2012’ de öldü. 
Önemli Eserleri :   Fırsatların Yapısal Bağlamları , Toplumsal Çevrelerin Kesişimi , Toplumsal Yaşamda Alışveriş ve İktidar  sayılabilir.
B.     Temel Sosyolojik Yaklaşımı ve Çalışmalarında Öne Çıkan Kavramlar : En önemli temsilcileri; George C. Homans ve Peter Blau’dur. Sosyal alışveriş teorisi, ekonomi, antropoloji ve psikoloji ile ilgilidir. Bu teori; Adam Smith, David Ricardo, John Mill, Bentham’ın “yararcılık”, Bronislaw Malinowski’nin “alışveriş psikolojizmi”, Marcel Mauss’un “yapısalcılığı” ve Levi Strauss’un “yapısalcılığına”, Skinner’in “psikolojik davranışçılık” anlayışına dayanır. Sosyal alışveriş kuramcıları, sosyal etkileşimin ekonomik alışverişe benzer olduğunu düşünmüşlerdir. Sosyal hayatta da alışveriş ve onun mantığı geçerlidir. Ekonomik alışveriş ile sosyal alışverişin benzer ve farklı yönlerini ortaya koyan ilk filozof Aristoteles’tir. Aristo, ekonomik alışveriş ile sosyal alışverişin temelde aynı şey olduğunu söyler. Ekonomik etkinliklerde veren ile alan arasında bir ilişki, etkileşim vardır. Bu ilişki, etkileşim sosyal hayatta da aynı şekilde meydana gelir. İkisinde de iki taraf vardır ve iki taraf da kendi çıkarını, kârını düşünür, Aristo, sosyal ve ekonomik alışverişin farklı bir yönünden de bahseder: Ekonomik alışverişte koşullar önce belirlenirken; sosyal alışverişte böyle bir durum olmaz. Sosyal alışveriş teorisinin arka planında antropologların etkisini görmek mümkündür. Bronislav Malinowski, Levi-Strauss ve Marcel Mauss bunlardan önemli olanlarıdır.
           Şimdi alışveriş teorisyenlerinin bu konudaki açılımlarını kısaca özetledikten sonra Blau üzerinde daha geniş bir bakış açısıyla duralım :
Malinowski’ye göre; Birbirini tanımayan kabilelerin mal değiş-tokuşu, zamanla sosyal iletişim ve etkileşimi arttırır. Bu ekonomik alışverişler zamanla bireyler arasındaki ilişkiyi, etkileşimi arttırır ve geliştirir.
Levi-Strauss ise; düşman olan ve birbirlerini yok etme savaşı veren kabilelerin bile, karşılıklı kız alıp verme süreci ile barıştıklarını ve bunun çok önemli bir sosyal ilişki süreci olduğunu ifade etmiştir.
Marcel Mauss ise; “Armağan” adlı eserinde; İlkel kabilelerde alma-vermenin, özellikle de armağan alma vermenin sosyal ilişkileri geliştirdiğini söyler. Ancak sosyal ilişkilerde alınıp verilen armağanların birbirine eş değer olmaları gerekmektedir; aksi takdirde güç ve statü farklılaşması ortaya çıkar. Armağanlarda bir denklik olmalıdır.” der.
Skinner’in Davranışçı Psikolojisi’ne göre ise; İnsan davranışlarının gerisinde ödül edinme eğilimi vardır. İnsanlar, ödül getiren davranışları sergilerler.
          Sosyal alışveriş teorisinin arka planında Rasyonel Seçim Teorisi bulunmaktadır.
Rasyonel Seçim Teorisi: Adam Smith ve Ricardo’nun görüşlerine dayanır. Bu teori, bireyleri sosyal yaşamda tıpkı ekonomik ilişkilerde olduğu gibi akılcı eylemde bulunan ve kendi çıkarlarının peşinde koşan varlıklar olarak kavramsallaştırır. Bu teori, akıl, çıkar, eylem gibi terimlerden örülmüştür. Bütün bireyleri amaçlı ve kararlı aktörler olarak görür. Sosyal yaşamda bireyleri, rasyonel karar verici olarak kabul eder. Teori, insanların rasyonel olduklarını ve hareketlerini, amaçlarına ulaşmakta etkili gördükleri araçlara dayandırdıklarını kabul eder. Rasyonel seçim teorisi, bireylerin eylem ve ilişkilerini anlama ve çıkarlarını en üst seviyeye taşıma anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Kapitalist ekonominin yasaklarının sosyal hayatın her alanında geçerli olduğunu iddia eder. Yani birey, pazarda mal alırken nasıl rasyonel davranıyorsa, sosyal hayatta da öyle davranır, kendi kazançlarını arttırmanın yolarını arar, kayıplarını en aza indirmek için çaba sarfederler.  İnsanlar kendileri için en rosyonel olanı seçerler.
RasyonelSeçim Teorisine göre üç tür seçimle karar veririz: Riskli olmayan seçim, Riskli seçim ve Belirsizlik durumu.
George C. Homans’ın ödül üzerine 5 önermesi vardır;
1.Başarı Önermesi
2.Uyaran Önermesi
3.Değer Önermesi
4.Doyumsuzluk – Mahrumiyet Önermesi
5.Saldırganlık – Onama Önermesi
 Blau’ nun amacı şu temel soruya cevap aramak olmuştur : toplumsal yaşamın insanlar arasında giderek artan karmaşık birliktelik yapıları içinde nasıl örgütlü hale geldiğidir. Blau böylece Homans’ ın yapamadığı karmaşık yapıların çözümlemesine girişmiştir. Blau, kişiler arası alışverişten toplumsal yapıya ve toplumsal değişime yol açan birbirini izleyen dört aşamalı bir dizi hayal etti :
1.      İnsanlar arasındaki kişisel alışveriş işlemleri
2.      Statü ve iktidarın farklılaşmasına neden olur
3.      Meşrulaştırma ve örgütlenmeye yol açar
4.      Muhalefet ve değişimin tohumunu eker
          Blau , psikolog olan Skinner tarafından ortaya atılan ve daha sonra Homans tarafından geliştirilen toplumsal alışveriş psikolojisi ve  bireylerin birbirlerine karşı çekiciliği ve çeşitli ödüllere duyulan istekler üzerinde çalışmıştır. İnsanları birleşmeye iten cazibe nedir ? Sorusuna karşılık Blau bireyler içsel ve dışsal ödüllerin beklentisiyle alışverişe ilgi duyarlar diye vermiştir. Blau tüm davranışların toplumsal alışverişle çözümlenebileceği üzerinde dururken diğer insanlar davranışlarının toplumsal alışveriş kuramına göre düzenlenmediğini belirtmektedirler. Blau’ ya göre insanları toplumsal alışverişe götürecek iki yol vardır ; 1. Davranışların yalnızca diğer insanlarla etkileşim yoluyla gerçekleştirilecek amaçlara doğru yönlendirilmeli , 2. Davranış bu amaçların gerçekleştirilmesini daha da ileriye götürecek araçları uyarmalıdır.  Bu amaçlar dışsal ya da içsel ödüller şeklinde olabilir. Blau buraya kadar Homans ile aynı fikirdedir , bundan sonra Homans’ ın mikro kuramsal vurgusunun ötesine geçer. Hem Blau hem de Homans küçük gruplar içinde bulunan bireylerin çeşitli ödüllere olan ilgileri sebebiyle beraber yaşamaya yönelmekte olduklarını ortak bir söylemde belirtebilirler. Fakat büyük örgütlerin bu şekilde açıklaması mümkün değildir. Blau Homans’ tan bu konuda ayrışmaktadır. Blau büyük örgütlerin ortaya çıkışı üzerinde durarak Homans’ dan ayrılmıştır. Bu durumda basit gruplardaki ilişkiler ile daha karmaşık gruplardaki sistemlerin gelişimi açıklanacaktır. Grup oluşumunun başlangıç aşamalarında grup üyeleri değer yargılarını ortaya koyarlar Üyelerin gruba farklılaşmış değerler katmasıyla beraber statülerdeki farklılaşma oluşmaya başlar. Üyeler grubun  amaçlarını benimser ve ödüller elde ederlerse bazıları geri çekilip elindeki pozisyonları başkalarına devredebilirler. Farklılaşma ortaya çıktığında eşit olmayan statülerin toplumsal bütünleşmeye ihtiyacı ortaya çıkar. Bu gereksinim grup üyelerinin üstünlük yarışından vazgeçip arkadaşlık bağları kurdukları zaman karşılanır. Bu durum grubu güçlendirir. Ancak tabakalaşma gerçekleştiği zaman grubun devamlılığı genel olarak güç ile sağlanır.
Gücün Farklılaşması :  Blau gücü “kişi ya da grupların kendi isteklerini başkalarına ödül ve ceza uygulamaları yoluyla empoze etmeleri” şeklinde tanımlar. Blau grup içi ve gruplar arası dengesizliği çözümlemek için Richard Emerson’ un şemasından yola çıkmaktadır. Buna göre :
1.      Bireyin karşısında olanlar bireyin elinde yapabileceği hizmeti sunmasına sebep olabilecek yetide hizmet verebilirlerse o zaman karşılıklı alışveriş sağlanmış olur.
2.      Katılımcılar değişse bile onları alışverişe götürecek başka yerlerden gereksinme duydukları hizmetleri edinebilirler.
3.      İnsanlar kişiyi hizmet etmeye zorlayabilirler. Bu şekilde hizmet elde etmeyi başaranlar sunanlar üzerinde baskı kurarlar.
4.      Bireyler bu hizmet olmadan yaşamayı veya yerine başka bir hizmet bulmayı öğrenebilirler.
Bu dört alternatif kişiler için toplumsal bağımlılık durumlarını gösterir. Şayet hizmet isteyen kişiler alternatiflerden birisi ile isteklerini karşılayamayacaklarsa hizmet sağlayanın isteklerini onaylamaktan başka seçenekleri yoktur. Hizmeti sunan kişinin bu konumunu koruması için hizmetinin karşılığında önerilen kazanca ilgisi kalması ve başka alternatif hizmet nsunucuları engellemesi gerekmektedir. Böylece gücün farklılaşması kıt kaynakların sonucudur. Bu mücadelenin sonucu tabakalaşmadır. İnsanları emirlere uymaya zorlama ya da baskı yapma diye tarif edilebilecek olan gücün bazı sorunlar yarattığı aşikardır. Zorlama ve baskı yapma karşı bir direnç doğurabilir. Bu da toplumda güç çatışmalarına sebep olabilir. Bu çatışmaların dozu minimumda tutulabilmelidir. Düzgün işleyişin sağlanabilmesi için bağımlı olanların güce gönüllü olarak uymaları ve  saygıyla görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Güç sahipleri baskı düzeyini mümkün mertebe minimum düzeyde tutmalıdırlar. Bu sebeple gruplar içinde kullanılan güçlerin çeşitli yollarla meşrulaştırılması gerekir. Yasal güç kısaca otorite demektir ve yasalarla gücü kullanacak kişi ya da kişilere bir hak olarak verilmiştir. Bu durumda bağımlılar gönüllü olarak güce tabi olmaktadırlar. Otorite bir ortaklık içinde belirlenmiş davranışların genel norm ya da kurallarına dayanır. Böylece hem yönetenler hem de bağımlılar kurallara uyarak birbirlerini idare eder ve grup sağlıklı bir şekilde yol alır.
C.    Toplumsal Değişimin Güçleri :  Blau’ ya göre toplumsal yapı içinde alışverişin diyalektik sürecinde anlam kazanan kalıcı ve karşı düzenlemeler vardır. Bu güçler : İkilemler , farklılaşma, dinamikler ve diyalektik süreçler olmak üzere dört başlık altında incelenebilir. Her iki tarafta ilişkileri koruma yönünde hareket etseler de ödüllerin değeri düşmeden önce ne kadar önerileceği yönünde bir ikilem vardır. Ödüllerin çok sık ve kolaylıkla verilmesinin onların değerini düşüreceği yönünde bir şüphe vardır. Örneğin çok nadir sevgisini başkasına gösteren kişinin sevgisi çok değerlidir. Bir başka ikileme toplumsal davranışların pek çok sonuçları olmasından kaynaklanır.  Blau’ ya göre ikilemler statüde farklılaşmalara yol açabilir. Bu bazı ikilemleri çözerken yeni diyalektik değişme güçleri oluşturur. Alışveriş kuramcıları kıt kaynaklar üzerinden yapılan mücadelenin bu kaynakların farklı paylaşımına yol açtığını ileri sürerler. Bunlar topluluğun değişik bireylerinden beklenen değerlendirilen katkılara göre yapılır. Bu farklılaşmaları liderlik paylaşımı takip eder. Farklılaşmış toplumsal yapı durağan değildir. Organize edilmiş toplumsal yaşamın dinamiklerinin kaynağı karşıt güçlerdedir. Toplumsal yaşamda pek çok çatışan güç vardır. Bu diyalektik denen şeydir. Karşıt durumların toplumsal yapıda istikrarlaştırıcı etkisi vardır. Bu durum dengesizliğe de sebep olabilir. Azınlık bir grubun içinde bulunan bir kişi ayrıcalıklı bir muameleye tabi tutuluyorsa bu çoğunluk gruplarının aynı kıt kaynaklar üzerinde yarışan üyeleri arasında bir karşıtlık oluşturur. Blau toplumsal değişmenin kazanılmış çıkar ve güçlerin karşı koyması, geleneksel değerler, yerleşmiş örgütlenmeler , ve uzun ömürlü kurumlar sebebiyle yavaş olduğunu açıklar. Durağanlığın güçleri ve toplumsal değişmenin engelleyicileri oldukça güçlüdür.
D.    Kaynakça :
Çağdaş Sosyoloji Kuramları – Margaret M. Poloma
Sosyloji Kuramları – George Ritzer
Wikipedia


10 Ocak 2015 Cumartesi

George Homans



                                                                                                                 Hazırlayan : Ersan Demirdalıç

GEORGE HOMANS ve SOSYOLOJİK KATKILARI
A.      Kısa Hayat Hikayesi ve Eserleri :
·         11 Ağustos 1910 yılında Boston Massachusetts’ te doğdu.
·         1928 yılında Harvard Kolejde Amerikan Edebiyatı okumaya başladı.
·         1930 yılında Harvard’ da  Pareto üzerine seminer çalışmasına katıldı.
·         1939 yılında Harvard Üniversitesi’ nde öğretim üyesi oldu ve burada sosyoloji ve Orta Çağ Tarihi dersleri verdi.
·         1964 ylında Amerikan Sosyoloji Derneği’ ne başkan seçildi.
·         Kendisine göre sosyolojiyle tesadüf eseri tanıştı.
·         Homans’ ın çalışmaları iki önemli bölümde incelenebilir.
·         İlk çalışmaları tümevarımsal bir yöntem içerirken , sonraları tümdengelimcilik hakim olmuştur.
·         Davranışsal Sosyoloji’ nin ve Sosyal Alış veriş  Teorisi’ nin kurucusu olarak kabul edilir.
·         Diğer alış veriş teorisyenleri John Thibaut, Harold Kelley ve Peter Blau’ dur.
·         29 mayıs 1989 yılında öldü.
                 Eserleri : On üçüncü Yüzyıl İngiliz Köylüleri (1941) , İnsan Grubu (1950),  Sosyal Alış Veriş   
                 Teorisi (1958) , Sosyal Davranış (1974 revize 1961) ,  Bir Sosyolog’ un  Otobiyografisi (1984)
B.      Temel Sosyolojik Yaklaşımı ve Çalışmalarında Öne Çıkan Kavramlar :
          Davranış Psikolojisi : Bu bölümde Homans’ ın ünlü psikolog Skinner’ den etkilendiğini göreceğiz. Şöyleki ;
·         Skinner’ e Göre Edimsel Davranış (Operant Behavior) : Herhangi bir ihtiyaç durumunda,organizmanın kendiliğinden ortaya koyduğu davranışlara edim denir. Örneğin; bir güvercinin kafasını kaldırması bir tepkidir. Burada “kafa kaldırma” şeklinde tanımlanan davranış, belirli durumlarda ortaya çıktığına bakılmaksızın bir edimdir. Edimsel davranışın ilk nedeni organizmanın içindedir. Edimsel davranış kendiliğinden ortaya çıkar ve sonuçları tarafından kontrol edilir. Bilinen bir uyarıcı tarafından oluşturulmaz, organizma tarafından ortaya konur ve sonuçları tarafından kontrol edilir. Örneğin; öğrencinin derste parmak kaldırarak kendiliğinden söz istemesi
·         Homans’ a göre bu tür bir psikolog davranışın nasıl öğrenildiği ile ilgilenmez. Skinner’ in alanında öğrenme teorisi zayıf bir yer kaplar.
·         Edimsel Koşullanma : Skinner’ e göre bir davranışın takviye edilmesi veya başka bir deyişle sıklığının artması durumunda buna tepki olarak ortaya çıkan davranışta azalma olur. Örneğin bir güvercine sürekli artırılarak mısır verilirse güvercin her seferinde yiyecek fakat doyuma ulaşacağından belli bir düzeyden sonra daha az yemeye başlayacaktır. Arkasından davranışın sona ermesi aşamasına geçilir. Şayet güvercine mısır verilmezse güvercin gagalama işlemine son verecektir. Yorgunluk güvercin için ağır bir maliyettir ve bu maliyet güvercinin gagalama işlemini sonlandıracaktır.
·         Homans’ a göre Skinner’ in güvercin deneyi bir alışveriş olamaz. Çünki güvercinin davranışı kesinlikle psikoloğun davranışını belirler.
Alışveriş Teorisi : Homans’ ın Alışveriş Teorisi bir dizi önermeden oluşur. Bu önermelerden bazıları en az iki kişi arasındaki ilişkiler üzerine kurulmuştur. Bu önermeler psikolojik ilkelere dayanırken iki nedenle psikolojiktir. Birincisi önermelerin psikologlar tarafından ifade edilmesi ve onlar tarafından ampirik olarak test edilmesidir. İkincisi ve daha da önemlisi önermelerin bireyle ilgilenmesi nedeniyle psikolojiktir. Homans bu sebeple psikolojik belirlenimci olarak adlandırıldı. Homans psikolojik ilkeleri kabul ederken insanın toplumsal olduğu gerçeğini asla inkar etmedi. Yani insanlar zamanlarının çoğunu birlikte etkileşim içinde geçirmekteydiler. Homans’ a göre toplumsal davranış en az iki kişi arasındaki somut ya da soyut az veya çok ödüllendirici veya maliyetli bir etkinlik alışverişidir. O kendi geliştirdiği alışveriş kuramında temel toplumsal davranışı ödüller ve maliyetler açısından açıklamaya çalıştı. Talcott Parsons’ un yapısal işlevselciliğinden güdülenerek bilimsel sosyolojinin bu tür kategorilere ihtiyaç duyduğunu ancak sosyolojinin aynı zamanda kategoriler arasındaki ilişkiler hakkında bir dizi önermeye ihtiyaç duyduğunu çünki bu tür önermeler olmadan açıklamanın imkansız olduğunu kabul etti. Önermesiz hiçbir açıklama yoktur diyen Homans, psikolojik düzeyde odaklanan bu önermeleri geliştirmeyi kendisi için görev olarak benimsedi ve bunlar alışveriş kuramının temelini oluşturur.  
          Sonuçta, Homans da bireylerin görünen davranışlarına yönelir. Etkileşim içerisinde olan insanların davranışları Blau’nun öne sürdüğü alışveriş kuramında da önemli bir yer tutar. Blau’nun düşüncesi klasik kuramcıların görüşlerine daha yakındır. Bu açıdan da Homans’tan farklılık taşır. Homans’ın kuramı, bireysel davranışın açıklanmasına yönelik aşırı vurgulardan dolayı psikolojik bir indirgemeciliğe kayar. Blau ise buna karşıdır. Homans mikro yapılar üzerinde dururken, Blau makro yapılar üzerinde durur. Mikro yapılar etkileşimde bulunan bireylerden oluşan yapılar iken, makro yapılar birbiriyle karşılıklı ilişki içindeki sosyal gruplardan oluşur. Temel olarak Blau, Homans’ın kuramını benimser, fakat ikisi arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Blau, bireylerarası etkileşimlerden çok, daha büyük sosyal üniteler olan örgütler, topluluklar ve toplumlar üzerinde durmuştur. Blau, Homans’ın görüşlerini kültürel ve sosyal düzeylerdeki alışverişle bütünleştirmek ister.
Başarı Önermesi : Bir kişinin belirli bir eylemi ne kadar sık ödüllendirilirse o eylemi yapma olasılığı o kadar artar. Homans bunu bir büro ortamı üzerinden açıklamaktadır. Bir kişi geçmişte birtakım faydalı tavsiyeler almışsa diğerlerinin tavsiyesini daha fazla isteme olasılığı artar. Bu arada tavsiye edeb kişi şayet yaptığı tavsiyelerden dolayı beğenilerek ödüllendirilmişse tekrar tekrar tavsiyelerde bulunmak isteyecektir. Başarı önermesine uygun davranış üç aşamayı kapsamaktadır : birincisi bir kişinin eylemi, ikincisi ödüllendirilmiş bir sonuç ve üçüncüsü ilk eylemin yenilenmesidir. Homans başarı eylemi ile ilgili bazı durumları netleştirmeye çalışmıştır. Birincisi artan ödüller daha fazla eyleme sebep olmaktadır. Ancak bu karşılıklı hareket tarzında seyreden olaylar zincirinin daha fazla devam edemez. İkinci olarak davranış ve ödül arasındaki zaman mesafesi ne kadar az olursa kişinin davranışı yenileme olasılığı o kadar artar. Tersi durumda yani zaman aralığı mesafesi artarsa davranışı yenileme olasılığı azalır. Son olarak düzenli ödüller bıkkınlığa yol açar. Düzensiz aralıklı ödüller ise davranışın yinelenmesine neden olur. Kumar oyunu buna örneklenebilir.
Uyarıcı Önermesi : Belirli bir uyarıcının veya uyarıcı dizisinin geçmişte ortaya çıktığı durumda bir kişinin eylemi ödüllendirilirse şimdiki uyarıcılar geçmişteki uyarıcılara benzedikçe kişinin aynı eylemi ya da benzer eylemi gerçekleştirme olasılığı artar. Homans’ ın büro örneği üzerinden gidersek , kişi ve diğer kişi geçmişte tavsiye verme ve almayı ödüllendirici buldularsa gelecekte benzer koşullarda benzer eylemlere kalkışma olasılıkları vardır. Mesela oltasını bulanık suya atan ve balık yakalayan kişi bulanık suda tekrar balık tutmaya eğilim gösterir.
Değer Önermesi : Bir kişinin eylemi onun için ne kadar değerliyse onun eylemi gerçekleştirme olasılığı o kadar fazladır. Büro örneğinde bulunan iki kişiden herbirinin diğerine verdiği ödüller değerli görüldüğü durumda kişilerin davranışı gerçekleştirme olasılıkları, ödüllerin değerli görülmediği bir durumdan daha fazladır. Bu noktada Homans ödüller ve cezalar kavramlarını öne sürer. Ödüllerin arzu edilen bir davranışa yol açması daha fazla olasıdır. Cezalar arttıkça istenilmeyen davranışların tekrarlanması olasılığını azaltır. Homans cezaların etkili olamayacağını söyler ve bunun için en etkili yolun istenmeyen davranışa ödül verilmemesi olduğunu belirtir. Eninde sonunda ödüllenmeyen davranış sönecektir. Homans! A göre ödüller maddi ya da özgeci olabilir.
Yoksunluk ve Doyum Önermesi : Yakın geçmişte bir kimse bir ödülü ne kadar sık almışsa o ödülün daha fazlası o kişi için o kadar az değerli olur. Bürodaki iki kişi birbirlerine o kadar çok tavsiye verip ödül alırlar ki artık ödüller onlar için değerli olmaktan çıkar. Burada zaman önemlidir. Şayet belli ödüller geniş zamana yayılırsa insanların doyuma ulaşmaları daha az olasıdır. Homans burada başka iki kavramı ortaya koyar. Bunlar yarar ve maliyettir. Herhangi bir davranışın maliyeti eylem biçiminden vazgeçilmesi sebebiyle kaybedilen ödüller olurken , ortaya çıkan maliyetten daha fazla elde edilen ödüller ise toplumsal alışverişteki yarar olmaktadır. Sonuç olarak bir kişi eyleminin bir sonucu olarak ne kadar çok yarar sağlarsa eylemi yapma olasılığı o kadar artar.
Saldırma ve Onama Önermesi :  Bir kimsenin davranışı beklediği ödülle karşılanmadığı ya da beklemediği  bir ceza ile karşılaştığı zaman o kişi öfkelenir ve saldırgan davranış sergileme ihtimali artar ve bu tür davranışın sonuçları onun için daha değerli hale gelir. Büro örneğinde kişi beklediği tavsiyeyi almazsa ve diğeri umduğu övgüyü elde edemezse her ikisinin de öfkelenmesi olasıdır.
Rasyonellik Önermesi : Bir kişi alternatif eylemler arasından seçim yaparken daha büyük değerli eylemi seçer. Ekonomik olarak rasyonellik  önermesiyle uyumlu olarak eylem gerçekleştiren kişiler yararlarını en üst düzeye çekerler. Fazla ödüllü durumlarda eylemciler ödüllerin miktarlarını karşılaştırırlar ve kendileri için en uygun olanı tercih ederler. En çok arzu edilen ödüller hem değerli hem de yüksek düzeyde erişilebilirdir. Rasyonellik önermesi bize bir eylemcinin bir ödülü niçin diğerinden daha değerli olduğunu söylemez. Homans kendisinin rasyonellik ilkesinin kendisinin daha davranışçı önermeleriyle bağlantısını bu biçimde kurar. Homans’ ın kuramının özeti eylemcinin bir yarar arayıcısı olarak görülmesidir.    
C.      Kaynakça :
                Sosyoloji Kuramları , George Ritzer
                Çağdaş Sosyoloji Kuramları , Margaret Poloma
                Çağdaş Sosyoloji Kuramları , Ruth A. Wallace , Alison Wolf
                Wikipedia            

8 Ocak 2015 Perşembe

ERVING GOFFMAN



                                                                                                 Hazırlayan : Ersan Demirdalıç

ERVING GOFFMAN ve SOSYOLOJİK KATKILARI
A.    Kısa Hayat Hikayesi ve Eserleri :
          11 Haziran 1922 tarihinde Kanada , Alberta’ da doğdu. O yüzyılın başında Kanada’ ya göç etmiş Yahudi bir ailenin çocuğuydu. Ailesi daha sonra babasının başarılı bir terzilik icra edeceği Manitoba’ ya taşındı. Goffman 1937 yılında Winnipeg’ teki  St. John Teknik Lisesi’ nde eğitim almaya başladı. 1939’ da Manitoba Üniversitesi’ nde kimya bölümüne geçti. Onun kimya alanındaki çalışmaları aslında çokta hoşlanmadığı için  kesintiye uğradı ve John Grierson tarafından kurulan Kanada Ulusal Film Kurulu’ nda yani  film endüstrisinde çalışmak için  Ottawa’ ya  taşındı. Burada sosyolojiye merak saldı. Bu sırada Kuzey Amerikalı ünlü sosyolog Dennis Wrong ile karşılaştı ve onun etkisiyle Manitoba’ daki Üniversiteyi bırakarak Toronto Üniversitesi’ ne geçti. Bu üniversiteden 1945 yılında sosyolog ve antropolog olarak lisans derecesiyle mezun olduktan sonra Chicago Üniversitesi’ ne sembolik etkileşim okuluna geçti. Burada 1949 yılında yüksek lisans ve 1953 yılında dokrora derecesini aldı. Doktora tezi için, Aralık 1949 dan Mayıs 1951’ e kadar  Shetland Adaları’ nın   Unst adasında bulundu. 1952 yılında Angelica Choate ile evlendi ve 1953 yılında oğulları Thomas dünyaya geldi. Angelica akıl hastasıydı ve 1964 yılında intihar ederek yaşamına son verdi. Gofmann akademik kariyerinin dışında iyi bir borsa oyuncusu ve kumarbazdı . Borsadan iyi paralar kazandı. 1981 yılında Gillian Sankoff ile evlendi ve bu evlilikten kızları Alice dünyaya geldi. Goffman 19 kasım 1983 yılında mide kanserinden öldü. Kızı Alice Gofmann’ da bir sosyologtur.
Başlıca Eserleri : Presentation of Self in Everyday Life, 1956, (“Günlük Yaşamda Özün Sunumu”); Encoun- ters, 1961, (“Karşılaşmalar”); Asylums, 1961, (“Akıl Has­taneleri”); Behavior in Public Places, 1963, (“Genel Yerlerde Davranış”); Stigma, 1964, (“Damga”); Jnterac- tion Ritual, 1967, (“Etkileşim Ayini”); Frame Analysis, 1974, (“Çerçeve Çözümlemesi”^; Gender Advertisements, 1979, (“Cinsiyete Yönelik Reklamlar”).

B.     Temel Sosyolojik Yaklaşımı ve Öne Çıkan Temel Kavramlar : Elbette Chicago Üniversitesi yıllarında gözünü açan Goffman’ ın sembolik etkileşimci olmasının dışında bir yaklaşıma sahip olması beklenemez , burada Mead ve Blumer’ in etkisinde kalmış olması sebebiyle kendisine has kavramları oluşturana kadar ilk zamanlarında ve sonuna kadar da sembolik etkileşimci olduğunu söyleyebiliriz. Goffman kendisi etkilenirken elbette yaptıklarıyla başkalarını da etkilemiştir. Bunlardan birisi Goffman’ ın İzlenim Yönetimi ve Rol Mesafesi kavramlarını kendi toplumsal kuramına uygulayan Peter Blau’ dur. Randall Collins Goffman’ ın birçok fikirlerini Çatışma Sosyoloji adlı kitabına almıştır böylece etnometodologlara da ilham kaynağı olmuştur. Collins, Goffman’ ın entelektüel bir payeyi vermiştir.
Dramaturjik Analiz (Benliğin Sunumu ) : Blumer gibi Goffman’ da Mead’ den etkilenmiştir. Mead’ in benlik kavramı üzerine çalışmanın farklı bir yorumunu Goffman’ ın Ben’ in Günlük Hayat İçindeki Sunumu adlı ilk kitabında görmekteyiz. Goffman insanları etkin ve zeki varlıklar olarak ele alır. Kısaca Benliğin Sunumu adlı ilk eserinde Goffman insanların kendi hayatlarını sahnede rol yapan aktörler gibi yaşadığını açıklayarak sosyal etkileşimi analiz eden bir sosyolog olmuştur. Şayet kendimizi günlük hayat tiyatrosunda neler olup bittiğini gözlemleyen yönetmenler olarak düşünürsek tam olarak Goffman’ ın dramaturjik analiz dediği şeyi yapıyoruz demektir. Goffman’ da diğer sembolik etkileşimciler gibi toplumsal yapı ile değil, yüz yüze etkileşim ile ilgilenmiştir. Yüz yüze etkileşim Goffman tarafından iki kişinin birbirlerinin hareketleri üzerindeki karşılıklı etkileri olarak tanımlanır. Bir toplumsal olaydaki bireylerin toplam etkinlikleri performans olarak adlandırılır. Aktörler bir rutini yani performans sırasında görülen ve diğer durumlarda da sergilenebilecek olan önceden belirlenmiş eylem kalıbını  oynayan kişilerdir. Goffman  kişinin kendi rolünde samimi şekilde inandırıcı olabilirken kendi içinde kendi performansı hakkında şüpheye düşebileceğini söylemektedir. Buna bir doktorun hastasına tam olarak hastalığı iyileştirme konusunda emin olmamasına rağmen kesinlikle iyileştireceğini belirtmesi ama kendi içine döndüğünde bu konudaki performansı hakkında kuşku duyması örneği gösterilebilir. Ve ilerleyen zamanda hastasına her görüşmelerinde herşeyin düzeleceği konusunda ikna etmeye çalışır. Günlük etkileşimlerde gösteriyi yapan kişi rolüyle bilinir ve seyirci bu performansı bekler. Bu performansın iki bölgesi vardır. Birisi Ön bölge diğeri sahne arkası. Ön bölge kişinin performansının izleyenlere düzenli ve sabit bir şekilde işleyen bölümüdür. Bu ayrıca görünüş ve biçim olarak daha da bölünebilecek bir düzenleme de içerir. Bunu anlamak için de doktor örneğini kullanalım : Doktorlar hastalarından oluşan bir izleyici kitlesine sahiptirler.Bir doktorun  belirli bir bilgiyi hastalarına iletmek için muayenehanesini nasıl düzenlediğine konsantre olalım. Doktorları gücü ve saygınlığı ne kadar çok sevdikleri ortada. Bu durum bir doktorun muayenehanesine girer girmez ortaya çıkmaktadır. İlk olarak doktor görünmez. Bunun yerine Goffman’ ın sahnenin ön bölgesi denen yerde hasta , hastanın doktorla ne zaman görüşeceğine karar veren bir sekreter ile karşılaşır. İçerideki özel odaya girmeyi sabırsızlıkla bekleyen bir yığın hastanın bulunduğu bu perdenin önündeki bölgeye yani sahnenin önüne  bir kere bakmak herşeyin doktor ve çalışanların kontrolünde olduğuna dair hiç kuşku bırakmaz. Arka bölge muayene odası ve doktorun özel ofisidir. Hasta odaya girince tıp kitapları ve çerçevelenerek asılmış olan diploma ile durumu kontrol altına almak için özel bilgiye sahip olduğu izlenimi oluşturan birçok dekorla karşılaşır. Doktor daha büyük boyutta ve görkemli bir masa ve koltıkta otururken hastaya sadece basit bir sandalye ayrılmıştır. Gelelim doktorun dış görünüşüne  ; beyaz önlük, boynundan aşağıya asılmış stetoskop ve elindeki tıbbi çizelge dekorları oluşturur.  Bu dekorlarla verilen mesaj hastanın bir bakışta doktorun sosyal statüsünü anlamasını sağlamaktadır. Ardından doktorun kullandığı hastaya esrarlı gibi gelen oldukça teknik bir dil ile hastanın doktor bey hitabının yanında doktorun hastaya ismiyle hitap etmesi … Tüm bunlar doktoru açık ara dominant faktör yapmaktadır. Doktorun bu performansından saçılan mesaj çok açıktır ; sana yardım edeceğim ama yönetim ve saygınlık bende , sen bana saygı göstermek zorundasın ezik.        
          Bir doktorun muayenehanesinde olup bitenler rutindir ve süreklidir. Bu aslında rol sahiplerinin bir avantajıdır. Rollerini düzenli bir şeklide tekrarlayarak oynamaları bir yandan onların bu konudaki profesyonelliklerini artırırken , bir yandan da önceki oyunlarda ortaya çıkan aksaklıkları giderip mükemmelleşmelerini sağlayacaktır. Anlaşılacağı üzere tekrarlanan rutinler tek başına gerçekleşmeyecektir. Yani Muayenehane örneğinden gidersek doktor tek başına işin sahibi ya da merkezindeki kişi olmasına rağmen oyunu tek başına oynamamaktadır. Goffman takım kavramını tek bir rutini sahnelemek için müşterek hareket eden bir grup insan olarak tanımlamaktadır. Böyle bir takım muayenehanede bir doktor , hemşire ya da hemşireler, sekreteri ve diğer hizmetliler mesela çay ve temizlik yapan kişiler olabilir. Goffman’ a göre takım performansı sürekli ilerlemeye müsaitken takımın herhangi bir üyesinin oyunu yani gösteriyi terk etmesi veya bağlantıya uygun olmayan bir davranış sergilemesi ile istikrarı bozma gücü vardır. Takımın her üyesinin diğerlerine karşı doğru davranması ve diğerlerinin ona güvenmesi gerekir ve kişiler bu anlayışa uymaya zorlanırlar. Bu durumda olacak olan şey ise takım üyelerinin kendi menfaatleri için oynanan oyuna yani işbirliğine aşina olmaları ve bunun her birinin üzerinde haklarla donatılma eğiliminde olmasıdır. Bu durumda Goffman ortak uyuşmazlığın takım düzenini bozacağını ve takımca desteklenen gerçeğe aykırılık  oluşturacağını iddia etmektedir. O halde takım üyeleri rutin sırasında güvenilir olmalılar ve bu sebeple de dikkatli seçilmelidirler. Mesela doktoru hastasına çekiştiren bir sekreter olmamalıdır bu takımda. En önemli nokta ise takımın seyircinin yararına bir rutin sergilemesidir. Tıpkı tiyatroya gelen izleyicinin oynanan oyundan mutlu kalması gibi. Hepimiz bir takımda yer aldığımıza göre kötü niyetli insanların takım içinde olabileceklerini unutmamak gerekir. Oyuncu rolünü başarıyla oynamak zorundadır. Kriz durumlarında oyuncu gösteriyi kurtarmak için bazı özelliklere sahip olmalıdır. Goffma’ a göre sıkıntıları önlemede üç yol vardır :
1.      Oyuncunun kendisine ait savunma ölçütleri
2.      İzleyicilerin oyuncunun gösterisini kurtaracak koruyucu ölçütler
3.      Oyuncunun izleyicilerin koruyucu ölçütler kullanmalarını sağlayacak ölçütleri
          Savunma ölçütleri bağlılık , disiplin ve dikkatliliği içerir. Ne oldukları adlarından anlaşıldığı için açıklama yapmıyorum.
          En önemli koruyucu ölçütlerden birisi nezakettir. Hem oyuncular hem de izleyiciler arka bölgenin kolay ulaşılamayacak bir yer olduğunu bilmektedirler.Bu sebeple izleyiciler arka bölgeden gönüllü olarak uzak durmaktadırlar.
          Goffman patronunun orada olmadığını söyleyen sekreteri üçüncü duruma örnek gösterir. Bu durumda ziyaretçinin nezaketen geri çekilerek telefonda konuşan sekreter ve patronun konuşmalarını duymaması zekice olur.
           Buraya kadar olan bölümde  yani gündelik yaşamdan benliğin sunuluşunda ampirik bir araştırma görülmemektedir.
Stigma (Damga):  Damgalama ile sapma kavramları Goffman tarafından  farklı anlamlarda ele alınmıştır. Gofmann damgalamayla, sapkın kişinin eylemi sonucu ona genelleştirilmiş bir ad takılmasının farklılığına işaret eder. Evet damga da bir eylem sonucunda oluşur ama her toplum içinde veya aynı toplumun  farklı zamanlarında aynı eylem farklı yorumlarla değerlendirileceğinden o toplum tarafından o an için kabul edilen ideal değerler ile ilişkilidir. Şu halde herkes Goffman’a göre normal sapmışlar olarak değerlendirilebilir.

          Goffman’ a göre damga toplumsal kabul görme engeli olan kişiler için kullanılan bir etiketlemedir. Yani insan ya ‘gözden düşürülmüş’ ya da ‘gözden düşürülecek’tir. Sahne önü ile arkasını ayırt edememiş başarısız bireyler gözden düşürülmüş; rutinlerini ezberleyerek sahne önündeki performanslarını  iyi canlandıran fakat sahne arkasında  ideal değerlere ters düşen  insanlar gözden düşürülecek bireylerdir. Bu anlamda damga insanların kabul görmek için uğraştıkları sosyal gruplara göre değişebilir. Yani insan hem normal hem de damgalanmış olabilir.
        
          Edwin Lemert bazı norm ihlallerinin mesela okul asmak gibi diğerlerinden daha az tepki çektiği ve kişinin ileride bu tip bir alışkanlığı ya da davranışı terk edebileceğinden bu tip bir sapmayı birincil sapma olarak adlandırmıştır. Şayet bu etiketlenmeden sonra kişi davranışına devam ederse ve bunu sapkınlığa dönüştürürse bu değişim ikincil sapma olarak adlandırılır. İkincil sapma Goffman’ ın deyini ile sapma kariyerinin başlangıcıdır. İnsanlar sapkın davranışlara güçlü bir şekilde bağlandıkça tipik olarak güçlü bir damga yerler.         
          Damgalamanın sebep olduğu üç durumdan söz edilir; birincisi fiziksel bozukluk (sağlıklı görünen bir bayanın kısır olması), ikincisi sosyal sapma kökenli karakter zayıflıkları (bazı akıl hastalıkları alkolizm..) ve üçüncüsü ırk ulus din sebepli ilkel etiketlemelerdir. Bunlar insanları geçici olarak gruptan dışarı atmaya çalışsa da bunun tersi olarak kontrol mekanizmalarıyla yeniden idealleştirme faaliyetleri devreye girebilir ve böylece kişi tekrar grup içerisine sağlıklı bir şekilde dönebilir.  

Barınaklar : Goffman’ ın ikinci kitabı Barınaklar metodolojiktir aynı zamanda. Goffman damgalananları düzeltme anlamında ‘bütünleştirici kurumlar’a işaret ettiği Barınaklar adlı bu eserinde bir akıl hastanesinde yaptığı dört yıllık bir çalışmayı değerlendirmektedir. Akıl hastaneleri ve hapishaneler bütüncül kurumlara örnektir. Bu hastanede kuruma hasta olarak gelenlerin sapmış olarak algılanan davranışları unutturularak  onlara yeniden kimlik kazandırmak hedeflenmektedir. Bütüncül kurumların temel özelliği üyelerine baskıcı bir yaklaşımla dışa kapalı olmaları ve hiyerarşik hareketliliğe izin vermemeleridir. Goffman’ a göre tam kurumlar burada akıl hastanesi üç önemli özelliğe sahiptirler. İlki görevlilerin hastaların nerede ve ne zaman yiyip içecekleri, uyuyacakları, çalışacakları dahil günlük hayatın her anını kontrol etmeleridir. İkinci özellik bütüncül kurumlardaki hayatın herkes için aynı yemek , aynı kıyafet ve aynı aktivitelerle standartlaştırılmasıdır. Üçüncüsü ise resmi kurallardır. Bu gibi katı kuralların amacı yeniden sosyalleşmeyi sağlamaktır. Yeniden sosyalleşme iki aşamalı bir süreçtir. İlk aşamada çalışan personel gelen hastanın benliğini yıkar. Hastanedeki standartlaştırma buna örnektir. Görevliler tek başına kalan hastaları da sık sık dolaşaral kontrol etmektedirler. Böylece hastalar eskiye dönme ve eskiyi düşünmeye zaman bulamamaktadırlar. Yeniden sosyalleşmenin ikinci aşamasında bir takım ödüllerle yeni bir benlik oluşturma çalışmaları yapılır. Okunacak bir kitaba sahip olmak , televizyon izlemek bu ödüllerden bazıları olabilir. Bu ise itaati artırır ya da hastanın doktorunu sevmesine ve ona olan inancının artmasına sebep olur. Bazı hastalar bu süreçlerde tam olarak iyileşirlerken bazıları biraz değişime uğrarlar ve bazıları ise fazla bir değişim yaşayamazlar.    

Etkileşim Düzeni : Goffman’ın yaptığı son çalışmadır. Bundan önce yaptığı çalışmaların bir uzantısı olarak görüntü kullanımı ile gerçekliğin farklılaşmasının ve bir anlamda sosyal aldatma ve aldanmanın gerçekleştiği durumları farklı boyutlarıyla ‘etkileşim düzeni’nde incelemiştir. Bunlar: 1) fert, çift ya da toplu olarak insanlar 2) yazılı, sesli ya da fiziksel olarak iletişim bazında temaslar 3) bilinçli ya da bilinçsiz  karşılaşmalar (iskambil oynamalar yemek yemeler alış-veriş..) 4) seyirci ve dinleyici etkileşimi olarak platform gösterileri (toplantı seminer..) 5) kutlama ile yapılan toplumsal gereklilikler.

          Goffman etkileşim düzeninin doğrudan doğruya makroyu etkileyebileceğini belirtmiştir. Oynanan rolün aldatma veya gerçek olduğu bir yana başarılı olarak canlandırılıp canlandırılmadığına ve ilk izlenimlerin önemine vurgu yapar. ‘İlk görüşte aşk” gibi. Bu anlamda sembolik etkileşimle ilgilenilen odak noktası bakımından farklılaşabilir. Goffman ben ile etkileşimin  sürecin neresinde olduğuyla ilgilenmez bunun yerine bireylerin performans başarılarıyla sosyal düzen sürecinin sürekliliğine vurgu yapar. Hatta bu anlamda yetki sahiplerine söz konusu karşılılıktan sıyrılarak problemleri çözmeye yaklaşmalarını tavsiye eder.
Çerçeve Çözümlemesi: Goffman’ ın tüm çalışmalarında hepimizin yaşam sahnesindeki aktörler olduğu gerçeği yer almakta ve Goffman bunu çerçeve çözümlemesi adlı yapıtında geliştirir. Bu çalışmaya hile, aldatmaca, karşı oyunlar ve bunların pek çok türünün gösterilmesi ve diğerleri üzerinde bir çalışma demektedir. Aslında eski çalışmalarının bir toparlamasıdır bu çalışması. Onun dramaturjiyi kullanmadaki ustalığının bir göstergesidir bu çalışma. Çerçeve çözümlemesi Goffman’ ın öznel gerçekliğe vurgu yaptığı bir çalışmasıdır. Çerçeve kuralların ve bizim öznel katılımımız olan durumların tanımlanması olarak açıklanır. Çerçeveler kişinin olaylarla olan deneyimlerini organize eder. Öznel olmalarına karşın sadece zihine bakmaz , etkinliklerimizi kurallar ve normlar yönledirir. Böylece biz uygun çerçeveyi uygulamayı öğreniriz. Kullanılan çerçeve bize gerçekten neler olup bittiğini anlatır ; Mesela şaka mı  , kaza mı , hata mı , rüya ya da aldatmaca mı …Kısacası her durumu okumak , anlamlandırmak ve bunları belli norm ve kurallar yoluyla yapmak zorundayız. Goffman’ ın çalışmaları boyunca izlenim idaresi konusunu gözlemlemekteyiz. Bir kişinin sunduğu benlik aslında var olan durumla uyumludur. Bu benlik çerçeve tarafından belirlenen kurallara uygun bir davranış olarak gösterilir.Goffman sıklıkla geleneksel sosyolojik çözümlemede ihmal edilen bireyin katılımı ve olaylar içindeki davranışı üzerinde odaklanmaya önem verir ve bunu tercih eder.


C.    Kaynakça :

Margaret M. Poloma – Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Ruth A. Wallace , Alison Wolf – Çağdaş Sosyoloji Kuramları
George Ritzer – Sosyoloji Kuramları
John J. Macionis – Sosyoloji
Wikipedia