6 Ocak 2015 Salı

Niklas Luhmann



                                                                                        Hazırlayan : Ersan Demirdalıç

NIKLASS LUHMANN ve SOSYOLOJİK GÖRÜŞLERİ
A.    Kısa Hayat Hikayesi
          Niklas Luhmann meşhur sistemler teorisi ile tanınmış , 20. yüzyılın en önemli sosyal kuramcılarından biri olarak kabul edilmektedir. 8 Aralık 1927 yılında Ailesinin birkaç nesil bira üzerine çalıştığı Aşağı Saksonya ‘ nın Luneburg kentinde dünyaya geldi. 1943 yılında Johanneum adlı okuldan mezun olduktan sonra İkinci Dünya Savaşı ‘ nda askere alındı ve 17 yaşındayken 1945 yılında Amerikan askerleri tarafından esir alındı. Savaştan sonra 1946-1949 yılları arasında Freiburg Üniversitesi ‘ nde hukuk okudu ve sonra Luneburg ‘ da kamuda kariyerine başladı. 1961 yılında ücretli izinde olduğu sırada Harvard ‘ a gitti ve orada en etkili  sosyal sistemler teorisyeni Talcott Parsons ile çalışmaya başladı. Önceleri Talcott Parsons'tan etkilenen Luhmann kısa zamanda kendi sosyal sistem teorisini geliştirmeye başlamıştır. 1962 yılında kamu hizmetini bırakarak 1965 yılına kadar , Almanya İdari Bilimler Üniversitesi'nde ders verdi. 1965-1966 yıllarında  Münster Üniversitesi'nde  bir dönem sosyoloji okudu. 1968/1969 yılında  Frankfurt Üniversitesi'nde Theodor Adorno kürsüsünde  okutman olarak görev yaptı. Daha sonra  Almanya’ da  yeni kurulan Biefeld Üniversitesi'ne sosyoloji profesörü olarak atandı ve 1993 yılına kadar burada kaldı. Emekli olduktan sonra üretmeye devam eden Luhmann bu uzun süreçte 70 kitap ve 400'e yakın makale yazmıştır.  Luhmann, hukuk,  ekonomi, politika, sanat, din, ekoloji, kitle iletişim araçları ve aşk gibi çok çeşitli konuları incelemiştir.
B.     Çalışmaları ve Eserleri
                Luhmann 70 den fazla kitap ve 400 makale yazmıştır. Eserleri hukuk, ekonomi, siyaset, sanat, din, ekoloji, kitle iletişim araçları ve sevgi dahil çeşitli konulardadır. Oldukça üretken bir hayat anlayışı vardır. Amerikan Sosyolojisi ‘ nde olmasa da Alman Sosyolojisi ‘ nde oldukça bilinen , tanınan ve otorite olarak kabul edilen bir sosyologtur. Rusya dahil Japonya ve Uzak Doğu da görüşleri ile kendisini tanıtmış ve buralarda üzerinde çalışılmış bir sosyolog olma şansına ulaşmıştır. Onun nispeten düşük profilinin sebebi Alman Sosyologlar da dahil anlaşılması güç olan anlatımından  dolayı eserlerinin tercüme edilebilmesinin güçlüğüdür. Luhmann'ın çalışmalarının büyük bir kısmı doğrudan hukuk sisteminin işlemleri ile ilgilidir. Luhmann sosyal sistemler kuramının potansiyeli üzerinde önemli teorisyenlerden Jurgen Habermas ile yaptığı tartışmalar sebebiyle Kuzey Amerikalılar tarafından tanınmıştır. Luhmann kendi teorisini bir labirente benzetir.  Onun tek seferlik hocası Talcott Parsons gibi, Luhmann' da bir " Büyük Kuram"  savunucusudur. Aşağıda yapmış olduğu bazı önemli çalışmaların kronolojik olarak isimleri verilmiştir .
                                                        
     1963: (Franz Becker Ile): idari hata ve güven
     1964: Fonksiyonlar ve Biçimsel Organizasyon
     1965: Kamu sektörü tazminat kabul hukuki politikası
     1965: Bir Kurum Olarak Temel Haklar
     1966: Kamu Yönetiminde Hukuk ve Otomasyon
     1966: Kamu Yönetimi Kuramı
     1969: Prosedür
     1970: Sosyolojik Aydınlanma
     1971 (Jürgen Habermas Ile): Toplum ya da Sosyal Teknoloji Teorisi
     1972: Hukuk
     1973: (Renate Mayntz Ile): Kamu Hizmetinde Personel
     1974: Hukuk Sistemi ve Hukuk Doktrini
     1975: Güç
      1975: Toplum
     1977: Din,
     1978: Organizasyon ve Karar
     1979 (Karl Eberhard Schorr Ile): Eğitim Sisteminde Yansıma Sorunları
     1981: Refah Devleti
     1981: Şirket Yapısı ve Semantik
     1981: Sosyolojik Aydınlanma 3
     1982: Passion Gibi Aşk
     1984: Sosyal Sistemler
     1986: Hukuk
     1987: Sosyolojik Aydınlanma 4
     1988: Şirket
     1988: İnşaat
     1989: Şirket Yapısı ve Semantik
     1989 (Peter Fuchs Ile): Konuşma ve Sessizlik
     1990: Risk ve Tehlike
     1990: Denemeler Self-Referans
     1990: Yapılandırmacı Perspektifler
     1990: Toplum
     1991: Risk
     1992: Modernite
     1993: Şirket
     1994: Sanat Sisteminin Farklılaşması
     1995: Kitle İletişim Araçlarının Gerçeği
     1995: Sosyolojik Aydınlanma 6
     1995: Şirket Yapısı ve Semantik
     1996: Modern Bilimler ve Fenomenoloji
     1997: Şirket
 ( Wikipedia )
C.     Temel Sosyolojik Yaklaşımı ve Toplum Görüşü
           Önceleri Talcott Parsons ‘ tan etkilenen Luhmann kısa bir süre sonra kendi sistemini oluşturmaya başlamıştır. Doğal olarak yapısal işlevselci bir yaklaşıma da sahip olmuştur. İşlevselci olmakla beraber , Jeffry C. Alexander , Paul Colomy , Dean Gerstein , Mark Gould , Frank Lechner , David Sciulli , Neil Smelser  ve Richard Munch gibi önemli sosyologlarla beraber yeni işlevselciler arasında bulunmuştur.
           Yeni İşlevselcilik İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’de ortaya atılan ve asıl gelişimini 1950’li yılların ikinci yarısı ile 1960’lı yıllarda yaşayan bir bölgesel bütünleşme teorisidir. Bu yıllar Avrupa bütünleşmesinin de başlayıp gelişim gösterdiği yıllar olduğu için yeni işlevselci akım Avrupa’da yaşanan gelişmelerden etkilenmiş ve bu anlamda bütünleşmenin teori ve pratik kısmı birlikte ilerlemiştir. 1984  ‘ te Jeffry C. Alexander ‘ ın başkanlığında Amerikan Sosyoloji Derneği yıllık toplantısında yeni işlevselciliğe iki oturum ayırmış ve Parsons ‘ cu kuramın deneysel uygulamalarını yeniden gözden geçirmiştir. Böylece yeni işlevselciliğin resmi oluşturulmaya başlamıştır.

           Yeni işlevselevselciliğe göre, bölgesel bütünleşme, düzensiz ve çelişkili bir süreçtir. Burada demokrasi rejimiyle yönetilen  ülkeler kendilerini bölgesel bir gücün baskısı altında hissedecekler ve yaşadıkları çelişkiden kurtulmanın yolunu oluşturdukları  bölgesel organizasyona daha fazla yetki vermekte bulacaklardır.

           Yeni işlevselciliğe göre  bütünleşme sürecinin ana aktörleri ulus devletin üstünde ve altındaki aktörlerdir. Ulus devletin altındaki çıkar grupları ve siyasi partilerken;  üstündeki aktörler çok uluslu bölgesel bütünleşmelerdir. Aktörler bütünleşmeyi teşvik eder, çıkar gruplarının gelişmesini sağlar ve teknokratlarla aralarında yakın ilişkiler kurarak her ikisini de idare eder. Yeni işlevselciliğe göre, bütünleşmede ulus devletin rolü sadece yaratıcı uyumluluk olmalıdır. Yani devletler, ulus üstü ve altı isteklere uymayı seçecek ya da kendilerini buna zorunlu hissedeceklerdir.

Yeni işlevselci teorinin karakteristik özellikleri:

   1. Etkileşimin büyüyerek siyasi bir entegrasyosi entegrasyona doğru gitmesini sağlar.
   2. Otomatik olması önemlidir. Sosyal grupların önemi, entegrasyonu ileri taşıyan çıkar  
        grupları   
   3. ya da siyasi partilerdir.
   4. Elitisit bir teori olarak vardır. Halk ve hükümet karışmaz.
   5. Ekonomik entegrasyon ile siyasi entagrasyon arasındaki ilişkiyi sorgular.
   6.  Entegrasyon bir süreçtir ve asla bir sonuç olamaz.
         ( akademikperspektif.com )

           Yeni İşlevselciliğin işlevselcilikten en önemli farkı, işlevselciliğe göre ekonomik ve sosyal sorunlar siyasi sorunlardan ayrı düşünülebilecekken, yeni işlevselcilik bu üçü arasında bir ayrım olmadığını savunmaktır. Diğer bir fark, yeni işlevselciliğin faydacı yaklaşımıdır. Buna göre, ortak çıkarlara inanç, bütünleşmenin olmazsa olmazı değildir. Bütünleşmeye konu olan parçalar, yani ulus devletler, kendi çıkarlarını gözeterek bu yolu seçerler. İşlevselcilikte ise önemli olan işleyen bir barış sisteminin varlığıdır. Öte yandan, işlevselcilikte odak noktası uluslar arası işbirliği iken, yeni işlevselcilikte bölgesel işbirliğidir.

İşlevselci teori neden yetersizdir?

1.      Bazı ihtiyaçlar uluslar üstü niteliğe sahiptir.
2.       Ulus devletlerde ilk önce gelen beklenti, devletin bekasının korunmasıdır. Bu da kamu refahını artırıma amacını öncelikli kılmaktadır. Devlet kendi içinde bir amaç yaratma yoluna gitmiştir.
3.      Ulus devlet, dünya barışına zarar veren bir engel olarak tanımlanıyor ( Mitrany ) Kendi tezinde, “Dünya Devleti” olarak kalıcı bir bütünün gerekliliğini savunur.         


1952’de kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa bütünleşmesi
            tarihinde işlevselciliğe en iyi örnek olarak gösterilmektedir.

          İnsan ihtiyaçlarını karşılarken, devleti vazgeçilemez olarak ele alırsanız uluslar arası alanda gereksiz bir esneklik yaratırsınız. Bunun yerine bazı ihtiyaçlar uluslar üstü kurumlarca karşılanabilirse, daha verimli ve daha iyi aynı zamanda ulusal hükümetlerin topluma sağladığı faydadan daha fazla refah sağlanabilir.

          Mitrany devletin merkezileştirmelisini barışın, düzenin, gelişen yeni refah sistemlerinin bekçisi olarak görülmesini öngörmektedir. Yaratıcı düşünce artık şarttır. İçişlerinin ve dışişlerinin; uluslar arası sistemde tekrar düzenlenmesini gerektirir. Uluslar arası sistemin devletlerin birbirine ekonomik bağımlılığının sağlanması da kamu yönetiminde, dağıtımında, refahında iletişiminde yaratıcılığı gerektirir. Artık devletin melez bir sistemde hareket etmesi sağlanmıştır.

İşlevselci entegrasyon teorisi nedir? Argümanı nedir?

          Birbirine bağımlı bir dünya da işlevsel görevlere göre düzenlenmiş uluslar arası organizasyonlar, küresel teknik ve ekonomik sorunların çözümünü ve sosyal servislerin sunulmasını ulus devletten daha çok fayda  sağlar.
    Bir kez yaratıldıktan sonra hükümetlerin refah fonksiyonlarını da üstlenirler.

D.    Toplum Görüşü , Uyguladığı Metod ve Çalışmalarında Öne Çıkan Kavramlar
          Hayatındaki ilk önemli sosyolog olan Parsons ‘ tan etkilense de onun işlevselciliğine iki noktadan itiraz etmiş ve onun işlevselcilik anlayışıyla sistemler kuramını birleştirerek yeni bir sosyolojik yaklaşım oluşturmuştur. Luhmann , Parsons ‘ un yaklaşımında iki temel eksik görmektedir. Birincisi Parsons kendi kendine başvuruya yer vermez , yani kendisine atıf , bir eksikliktir. Luhmann ‘ a göre toplumun kendi kendine başvurma yeteneği onu bir sistem olarak anlamamızın merkezindedir.  İkinci eksik karmaşıklıktır ve Parsons  olumsallığı tanımaz ,  kısacası Parsons modern toplumu olduğu gibi yeterince çözümleyemez. Luhmann , Parsons ‘ un sistemindeki iki eksiği , kendi kendine başvuruyu yeni kurgusunda sistemlerin merkezinde kabul eden ve olumsallık ile birlikte olayların veya daha doğrusu  şeylerin farklı olabileceği gerçeği üzerinde duran bir kuram için çerçeve oluşturma yoluyla ele alır. Yeni işlevselcilerden olmasının sebebi de bu ayrışma ve bunun sonucunda oluşturduğu kendi işlevselcilik bakış açısıdır.  Çalışmalarında tümdengelim metodunu kullanmıştır. Geliştirdiği en önemli kavram ise sistem teorisidir.

Luhmann ‘ ın Sistemler Teorisi :
 Onun tüm çalışmalarında birbirine bağlı üç konu üzerinde durulmaktadır

1.      Toplumsal teori olarak sistem teorisi
2.      İletişim kuramı ve
3.      Evrim teorisi
Luhmann ‘ a göre toplumsal sistemler insanların karşılıklı ilişki içerisinde oldukları her yerde bulunur. Üç tip sosyal sistem vardır . İnsanların yüz yüze karşılıklı ilişkilerle oluşturdukları etkileşim sistemleri , birtakım üyeliklerle ve şartlarla oluşturulmuş örgütsel sistemler ve herşeyi içine alan büyük toplum sistemleri .
          Luhmann ‘ a göre kendine başvuru ya da kendine atıf sistemlerin yeterince işlev görebilmeleri için bir ön şarttır. Bu sistemin kendisini kontrol etmesi demektir. Yani sistem ne yaptığını , ne durumda olduğunu ve ne yapacağını biliyor demektir. Kendilerine atıf yapan sistemler yalnızca kendilerini örgütlemezler aynı zamanda sürekli kendisi için gerekli argümanları üretme kabiliyetine sahiptir. Sistem aynı zamanda karar verme yeteneğine sahiptir. Parsons sistemin ihtiyaçları var derken Luhmann sistemin kendisi hakkında düşünüp , karar verebildiğini ortaya koymaktadır. Kendisi üzerinde düşünebilen bir sistemin düşünme yeteneğini bilim insanlarından alması gerekirken Luhmann sistem kuramında insanın işin merkezi olmaması gerektiğini ortaya koymuştur. Bunların insanlarla değil iletişim birimleri arasında kurulan bağlantılarla sağlanması gerekir. Demek oluyor ki Luhmann'ın teorisinin temel unsuru iletişimdir. Sosyal sistemler, iletişim sistemleridir ve toplum en kapsamlı sosyal sistemdir. Bir sistem kendisi ve kendisini sınırsız kompleks veya kaotik çevresi arasındaki bir sınırla tanımlanır. Sistem teorisi Niklas Luhmann Teorisi ‘ dir . Çünki O , özneyi yoklamlamıştır. Luhmann ‘ a göre esas mesele iletişimdir.  İletişim iletişime eklemlenir , İletişimin bittiği yer eklemlenemediği yerdir. Sistem teorisinin yaptığı şey, sistem oluşturan iletişimler’in ele alınması olarak özetlenebilir. Luhmann ‘ ın sistem teorisinin çıkış noktalarından biri, biyolog ludwig von bertalanffy’nin otuzlu yıllarda temelini attığı genel sistem teorisi. Diğeri de, biyolojide kullanılan sistem çözümlemelerini model alan talcott parsonn’un yapısal-işlevsel toplumsal sistemler teorisi. Sistem Teorisinin insanların gözünde şimşekler çaktırmasıysa bir paradigma değişikliğine dayanır ki,  bu paradigma değişikliği, yine biyolojiden aşırma bir kavram olan autopoiesis’in sistem teorisine zuhur etmesidir. Autopoeietik sistemler hem kendi kendini oluşturan hem de kendi kendini yeniden üreten sistemler olarak bilinirki, bu da sistemin self reference olması demektir. Sistem teorisinin yaptığı da, toplumu, kendini sürekli yeniden üreten autopoietik self refrence bir sistem olarak ele alıp, parça-yapı-işlev üçlüsü yerine çevre-sistem-difference üçlüsü üzerinden çözümlemeye çalışmaktır. Bu teorinin toplumlara uyarlanmasını kabataslak olarak şu şekilde açıklayabiliriz;

toplumu oluşturan her bir parça (bireyler, aileler,gruplar vs.) bir çarka benzetilmiş, bu çarkların hepsinin birbirleriyle etkileşim halinde olduğu varsayılmıştır. yani çarklardan herhangi bir tanesinin fonksiyonunu kaybetmesi halinde bu çarkların bir bölümünün de bu durumdan olumsuz yönde etkileneceği düşünülmüştür. kusursuz bir toplum ütopyası hedefleyen sistem teorisine göre tüm çarkların sağlıklı bir şekilde fonksiyonlarını yerine getirmeleri gerekmektedir. Sistem teorisi açık şekilde şu an varolan toplumlara  uyarlanabilmektedir. Adından da anlaşılacağı gibi sistemin kendi kendisini korumasını sağlayacak en verimli sosyal yaklaşımdır. İktidar ve güç sahiplerini temsil eden koskocaman, ağır ve dönmek için hiçbir çaba veya enerji üretmeyen yalnızca boş bir delikte asılı duran bir çark düşünün ve onun etrafında dönmeye çalışan birlerce büyükten küçüğe doğru başka çarklar mekanizması. İşte bu mekanizmanın en son halkası olan en küçük çarkların en fazla enerji sarfetmesi gereken çarklar olduğunu ön görebilirsiniz. İşte bu küçük çarkların ve bazende orta boyutlu çarkların bazı dişlilerini kaybetmeleri pek fazla sorun teşkil etmez sistemin geneli için, ama bazen dişlerinin yarısı kırılır ve artık fonksiyonlarını yerine getiremeyecek hale gelirler. Dişlerinin yarısını kaybeden en küçük çarklar önemsenmez, onların zamanla paslanıp yok olmalarına göz yumulur; nasıl olsa onların fonksiyonlarını yerine getirebilecek güçte orta ölçekli çarklar mevcuttur ama sistemin genelinin çalışmasını tehdit edecek bir çarkın dişlerini kaybetmesi halinde sistemin kullanabileceği son bir kozu vardır; bu çarklara yeni bir tane diş eklemek (sosyal yardımlar, krediler, destek primleri vs.) ve o çarkın yerine yeni bir çark gelene kadar sistemi idare etmesini sağlamak.
Luhmann ‘ ın Riziko ve Tehlike Tanımı : Luhmann rizikoyu Sosyolojik Bir Kuram adlı eserinde birey tarafından verilen bir kararla beliren bir tehlike olarak tanımlamıştır. Mesela alkol içip içmemek. Riziko ile tehlikeyi de birbirinden ayırmıştır. Tehlike bireyin kendi elinde olmayan durumlarda ortaya çıkar , mesela deprem , sel , kasırga gibi çevreye atfedilecek muhtemel bir zarardır. Bir bireyin vermiş olduğu bir kararla ortaya çıkan riziko başka birey için tehlikeye dönüşmektedir bu durumda. Mesela sigara içenin içmeyene verdiği zarar. İnsanların çoğu karar verme mekanizmalarının aldıkları kararların içinde yaşadıkları için rizikoların tehditleri altındadırlar. Kendilerini bu çarkların dışında tutabilen insanlara sonsuz saygı duyarken , çoğunluk çarkın içinde yaşamak durumunda olduklarından bu tehlikelerin tehditleri altındadırlar.
           Luhmann işlevselci olduğu için toplumsal değişmenin çatışmayla değil toplumun bütününün korunarak toplumu oluşturan parçaların kendilerini bilimsel bilgi yenileme , artırma ya da kısaca geliştirme yoluyla değişmesiyle olabileceğini savunmaktadır.
Çifte Olumsallık Kavramı (double contingency ) : Çifte olumsallık  karşı karşıya gelen iki kişinin ya da tarafın  birbirlerine karşı hesaplanamaz durumda ve birbirleri hakkında bilgisiz olmalarıdır. Karşılıklı iki kara kutu olma hali  olarak da nitelendirilebilir. İlk defa Talcott Parsons'da rastlanan bu kavramın amacı bir durumu tasvir etmektir. Şöyle bir durum: A ve B, iki insan, karşı karşıya. A , B yi ; B , A ‘ yı fark ediyor. İkisi de birbirlerini fark ettiklerini fark ediyorlar. A, kendi davranışını B ' ye bakarak belirlerken, B de A ‘ ya bakarak belirliyor .  O zaman bir paradoks oluşuyor: İkisi de davranışını birbirlerine bağımlı bir şekilde belirleyecekse, o zaman nasıl anlaşıyorlar?  Olumsallık şu manaya geliyor: zorunlu olmaksızın var olan.  Olumsallık daha ziyade var olan bir şeyin varlığının zorunlu olmadığı ama gene de var olduğunu vurgulamak için kullanılan bir kelime. Evvela çözümü için kültürel koşullanmayı gerekli görmüyor Luhmann ,  çünkü double contingency'nin yarattığı huzursuzluk, kendi çözümünü zorluyor.A ve B  double contingency anında her tür tesadüfü, davranışı, daha sonra gelecek davranışların ve iletişim denemelerinin temeli olarak kullanabiliyor, o baştaki huzursuzluğu yenmek için. Bir gülümseme, bir somurtma, dostane bir el uzatma hemen bir sonraki davranışı hazırlayabiliyor. Yani şöyle: karşımızda bir problem var, double contingency. literatürde (Parsons'ta) bu problem kültürel koşullanma ve benzeri  şeylere referansla çözülüp, problemi çözen şeyi meşrulaştırıyor. Luhmann, double contingency'nin, bir problem olarak kendi çözümünü zorladığını söylüyor. Bu kimi zaman kültürel koşullanma, kimi zaman başka bir şekilde çözülse de, çözümün kendisi problem tarafından hazırlanıyor.

Toplumsal Sistemlerin Evrimi : Aslında toplumsal değişim için sistemin kendisini deneme yanılma yoluyla bir sürecin içine sokmasıdır. Luhmann ‘ a göre ilerleme anlamsızdır ve böylece Parsons ‘ tan ayrılmaktadır. Evrim üç işlevin oluşmasıyla tanımlanabilecek bir süreçtir. Yeniden üretilebilir özelliklerin çoğalması , seçimi ve istikrar kazanması. Şayet bir sistem çevresel etkenler sebebiyle oluşan bir sorunla karşılaşırsa çeşitli çözümler üretebilir ve bunlardan bazıları işe yaramayabilir. Bir çözüm seçilince de en iyisi seçilmiş olmayabilir. Toplumsal sistemde istikrar kazanma sistemin tüm parçalarının çözüme uyumlulaştırılmasını gerektiren bir farklılaşma içerir. Evrim süreci istikrar kazanma aşaması geçilince geçici de olsa bir sonuç elde edecektir.

Farklılaşma : Birey ; beden, zihin ve sosyal sistemler olan üç adet autopoietik
( yukarıda ne demek olduğu açıklanmıştı ) sistemden oluşur. Bu üç sistem kendisini farklı operasyonlarla yeniden üretir. Her birinin farklı çevreleri vardır. Beden, metabolik olarak, zihin düşüncelerle, sosyal olan ise iletişimle bu yeniden üretimi gerçekleştirir. Bu sistemler birbirlerine bağlı ama aynı zamanda kısmi bağımsızlıkları da olan sistemlerdir. Bir sistem içinde farklılaşma çevresel değişimlerle baş etmektir aynı zamanda. Aksi halde çevrenin karmaşıklığı ile yıkılacak ve varlığı sona erecektir. Farklılaşma süreci sistemin karmaşıklığını artıran bir sebep olsa da bu süreç çevresel çeşitlenmeye cevap için sistem içinde daha fazla çeşitlenmeye olanak sağlar , alt sistemler arasında oluşan yeni birimle kurulacak bağlantıların sayısı artar mesela kurulan yeni bir bilgisayar ağı diğerlerine fayda verebilecek düzeye gelir. Böylece muhasebe , müşteri bilgilerinin saklanması ve bu konuda yapılabilecek çalışmaların daha hızlı ve sistemli bir şekilde gerçekleşmesi sağlanmış olabilecektir. Böylece farklılaşma hızlı bir evrime de yol açmaya başlayacaktır. Farklılaşmanın türleri vardır. Bunlar ;
1.      Bölünmeye Dayalı Farklılaşma : Sistemin parçalarının özdeş görevleri yerine getirme doğrultusunda tekrar tekrar ayrılmasıdır. Örneğin bir hamburger restoran zinciri değişik yerlerde olsa da aynı şekilde kurgulanmış çalışma şekline sahip , aynı standart ürünü üretir 
2.      Tabakalaşmaya Dayalı Farklılaşma : Kademe veya statüye göre dikey bir farklılaşmadır. Bunu bir işyerinde en tepede geniş yetkileri olan bir genel müdür , daha sonra altta bulunan müdür ve onların yardımcıları ve diğerleri şeklinde örneklemleyebiliriz. Her bir pozisyon ya da kademede bulunanlar kendilerine tevdi edilen işlevleri yerine getirirler ve böylece sistemin sağlıklı bir şekilde yürümesini sağlarlar.
3.      Merkez- Çevre Farklılaşması : Merkez ve çevre arasındadır. Bölünme ve tabakalaşma arasında bir bağlantı işler. Mesela bir hamburger şirketi , merkezde şirketi idare edenler kalırlarken şirket başka bir memlekette mağaza açabilir.
4.      İşlevsel Sistemlerin Farklılaşması : Luhmann’a göre toplum, bazı sosyal farklılaşma tiplerinin karışımıdır.  Modern toplum işlevsel olarak farklılaşmıştır. İşlevsel olarak farklılaşma, farklı sosyal bölümlerin otomatik olarak işlev görmesidir. Fonksiyon sistemlerinin autopoietik sayılmaları için iletişimsel olaylar üretmeleri gerekir. Bu iletişimi sağlamak için ikili kodlar kullanırlar (Günnur ERTONG / Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölümü ) .
 Kod : Bir sistemin öğelerini sisteme ait olmayan öğelerden ayırt etmenin bir şeklidir. Mesela kodlar bilim sistemi için objektif ( taraflı olmaya karşı ) , hukuksal sistem için hukuki ( hukuki olmamaya karşı ) olmalıdır. Kodlar sistemler için olmazsa olmaz dil kullanımıdır.

E.     Kaynakça

Ruth A. Wallace – Alison Wolf , Çağdaş Sosyoloji Kuramları
George Ritzer , Sosyoloji Kuramları
Wikipedia
akademikperspektif.com
arsivbelge.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder