Hazırlayan : Ersan Demirdalıç
Herbert Blumer ve Sosyolojik Katkıları :
A.
Kısa
Yaşam Hikayesi ve Eserleri :
Herbert
George Blumer sosyoloji kariyerinin
neredeyse tamamında bir yandan sembolik etkileşimci
olarak görünürken diğer yandan da bu
kuramın toplumsal araştırma yöntemleri üzerinde duran bir Amerikalı
Sosyolog olarak tarihe geçmiştir. Sembolik etkileşim yaklaşımının en önemli
kurucularından olan George Herbert Mead
‘ in bu anlamda geliştirdiği bakış açısının devamını sağlayan ve onun en
hevesli öğrencilerinden birisi olan Blumer , bir öğretmenin ölümünden sonra devamlılığını
sağlayan ve onun felsefesini daha da yukarı çeken bir örnek olması yönüyle de
oldukça önemlidir. Kısacası Blumer aslında bir Mead projesidir. Mead ‘ in
öğrencisi olması sebebiyledir ki olması gerekeni olmuş ve zamanının en önde
gelen sembolik etkileşimcisi olarak Sembolik
Etkileşim adlı sembolik etkileşimin en net teorik ifadesi
olarak bilinen kitabını yazmıştır. Bu eseri boyunca toplumsal gerçekliğin
yaratılmasının sürekli yenilenen ve devam eden bir süreç olduğundan
bahsetmektedir. Blumer ayrıca pozitivist sosyal araştırmalar ve onların
savunucularına yaptığı olumsuz eleştirilerle de ele alınmıştır çoğu zaman. Buraya
kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere Mead’ siz bir Blumer anlatımı
mümkün değil. Bu sebeple de anlatımda sadece Blumer’ den değil mutlaka Mead ve mensup oldukları Chicago Okulu’ ndan da zaman zaman
bahsedeceğim. Fakat öncelikle Blumer’ in kısa hayat hikayesine değinelim :
Blumer 7 Mart
1900 tarihinde ABD’ nin Missouri eyaletine bağlı St. Louis şehrinde dünyaya geldi
ve Missouri’ deki Webster Groves ta bir çiftlikte ailesinin yanında büyüdü. Babası
sadece çiftçilik yapmadı aynı zamanda her gün St. Louis’ e giderek bir kabinet
yapım işinde çalışmaya başladı. Blumer Webster Groves Yüksek Okulu’ nu
bitirdikten sonra 1918-1922 yılları arasında Missouri Üniversitesin’ e gitti.
Burada bir sosyolog olan Charles Elwood ve bir psikolog olan Max Meyer gibi bilim insanlarıyla tanışma ve çalışma
fırsatını yakaladı. 1925 yılında Chicago Üniversitesi’ ne geçen Blumer , burada
hayatını tam anlamıyla değiştiren ve etkileyen sosyal psikolog George Herbert
Mead , sosyologlar WI Thomas ve Robert
Park ile karşılaştı. 1928 yılında doktorasını tamamladıktan sonra, Chicago Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak
ders vermeye başladı. Böylece bundan sonraki çalışmalarında Mead’ in kontrolü
ve etkisi altında kalacaktı. Blumer 1927-1952 yılları arasında aynı enstitütüde
eğitim vermiştir. Blumer 1930-1935 arasında Amerikan Sosyoloji Derneği’ nde
sekreter sayman olarak , 1941 – 1952 yılları arasında Amerikan Sosyoloji
Gazetesi’ nde editör olarak çalışmıştır. 1952 yılında Chicago Üniversitesi’
nden California Üniversitesi’ ne yeni
kurulan sosyoloji bölümüne başkanlık etmek üzere geçti. İkinci Dünya Savaşı
sırasında kendisine çelik endüstrisinde hakemlik rolü verildi. 1967 yılındaki
emekliliğine kadar California Üniversitesi’ ndeki sandalyesinde çalışmaya devam
etti. 1986 yılındaki aktif emekliliğine kadar Blumer yazmaya ve araştırmaya
profesör olarak devam etmiştir. Bu durum 13 nisan 1987’deki ölümüne kadar devam
etmiştir. Blumer 1925 – 1933 yılları arasında profesyonel olarak Chicago
Cardinals takımında Amerikan Futbolu oynamıştır.
En önemli eserleri :
"Sosyolojik Analiz ve Değişken
" : Amerikan Sosyoloji İnceleme, Cilt 21, No. 6.
(Aralık, 1956)
Sembolik Etkileşim: Perspektif ve
Yöntem (1969)
Sosyal Bilimlerde Araştırma ve Eleştiri: (1939)
George
Herbert Mead ve İnsan Davranışı (2004)
"Filmler ve Davranış" (1933)
B.
Temel
Sosyolojik Yaklaşımı :
1.
Sembolik
Etkileşim Yaklaşımı : Bu konunun daha iyi anlaşılması için
sembolik etkileşim yaklaşımı üzerinde durmamız gerekmektedir. Sosyolojide
araştırma yöntemlerinden birisi olan yorumlayıcı sosyolojinin öncüleri insan
topluluklarını incelemenin tek yolunun ya da en iyi yolunun bilim ve pozitivist
yaklaşım olduğu fikrine katılmamaktadır. Bunun sebebi insanların doğal dünyanın
diğer elementler gibi aynı eksen etrafında dönen ölçülebilir varlıklar
olmamasıdır. Yani insanlar doğrudan gözlemlenemeyen anlamları davranışlarına
yükleyen aktif yaratıklardır. Bu sebeple sosyologlar insanların sosyal
dünyalarına atfettikleri anlamlar üzerine odaklanarak toplumu incelemek
anlamına gelen yorumlayıcı sosyoloji denilen bir araştırma kaynağı
geliştirmişlerdir. Bu yorumun ilk temsilcisi, ilk işaretlerini veren Max Weber’
dir. Weber sosyolojinin esas noktasının insanların günlük hayatlarında
oluşturdukları anlamı anlamak ( verstehen ) olduğunu savunmuştur. Sembolik
etkileşim ise yorumlayıcı sosyolojinin kuramsal yaklaşımıdır. Yapısal işlevsel
yaklaşım ve sosyal çatışma yaklaşımı toplumu bir bütün olarak ele alan ve
sosyal yapılara çok geniş bir şekilde odaklanan makro düzey yönelim içermektedir. Makro düzey derken bir şehri
yukarıdan gözlemlemek ve mesela karayollarının insanların bir yerden bir yere
gitmelerini nasıl sağladıklarını veya yerleşim yerleri arasındaki sosyal
farklılıkların yerleşim bölgelerini nasıl oluşturduklarını anlamaya çalışmak
gibidir. İşte sembolik etkileşimcilerin yaptıkları buna itiraz ederek başlayan
bir süreç ve bunun sonunda şehre tepeden genel olarak bakmak değil de daha
aşağılara inerek sokak sokak , birey birey değerlendirmek örneğin yayaların
evsiz insanlara karşı tutumlarını izlemek gibi sokak bazında gerçekleşir. Bu
durumda sembolik etkileşim yaklaşımı toplumu bireylerin günlük etkileşimlerinin
bir ürünü olarak gören kuramı oluşturmak için bir çerçevedir. Bu çerçeve
elbette bilimsel ve özellikle yorumsal yönleriyle oluşan bir çerçevedir. İnsanlar
kitaplardaki kelimelerden bir göz kırpmasına kadar her şeye bir anlam
yükledikleri bir semboller dünyasında yaşamaktadırlar. Sembolik etkileşim
yaklaşımı köklerini bir olayı ona dahil olan insanların bakış açısından anlamak
gerektiğinin önemini vurgulayan Max Weber’ in düşüncelerinden almakla birlikte
kişiliklerimizin toplumsal deneyimlerimiz sonucu oluştuğu fikrini
ortaya koyan George Herbert Mead
tarafından temellendirilmiş ve biraz sonra metodolojisini ortaya koyacağımız
Mead’ in öğrencisi Blumer tarafından teori haline getirilmiştir.
Sembolik etkileşim yaklaşımı her
türlü insan iletişiminde sembollerin ve dilin oynadığı rolü ortaya koyan bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre insanlar sembollerle iletişim kurarlar ve
bireysel olduğu kadar toplumsal gerçeklikte insanlar arasındaki anlamlı
etkileşimden doğar , bunlar sembolik etkileşimle yorumlanır dolayısıyla kişinin
gerçekliğe bakış açısı sembolleri nasıl yorumladığına bağlıdır. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi Sembolik etkileşimcilik, diğer işlevselcilik teorileri gibi
makro sosyoloji alanında değil, mikro sosyoloji alanında çalışmış, bireylerin
günlük hayattaki davranışlarıyla ilgilenmiştir. Sembolik etkileşim bireyi
önemser bu sebeple bireyin yıldızını yükseltmiştir. Sosyal yapılardan ziyade
birlikte eylem kavramını kullanarak bireysel eyleme vurgu yapar.
Sembolik etkileşime Max Weber’ le soyut bir giriş
yapılırken , Cooley
ve Thomas önemli katkılar yapmış fakat esas 20.yy'ın başlarında yaşamış
olan George Herbert Mead, bu bakış
açısının en etkili kurucusu olmuştur. Mead, nesnel dünyanın gerçekliğini ve
onun insanoğlunun gelişimindeki rolünü kabul etmiş fakat, aynı zamanda bu
nesnel dünyanın içinde yer alan insanın öznel yorumuna da yer vermiştir.
Mead'in görüşlerini yöntem haline getiren kişi Mead'in öğrencisi Herbert Blumer'dir.
Blumer,
iç ve dış güçlere vurgu yapmıştır. İnsan bir şeyi anlamlandırma aşamasında iç
ve dış güçlerin etkisi altındadır. İnsanoğlu Blumer'in “kendini belirtme” diye
adlandırdığı süreç aracılığıyla dikkat
ettiği nesneleri bir araya getiren, bilinçli bir aktördür. Sembolik etkileşim
toplumsal yapıyı ihmal etmesi yönüyle bir çok eleştiri almıştır. Sembolik etkileşimcilik terimi Blumer’ e
aittir. Bu terim bunu savunan ve ortaya atıp geliştiren bilim adamlarının
çoğunun Chicago Üniversitesi’ nde çalışan bilim adamları olması sebebiyle Chicago Okulu’ na aidiyette
taşımaktadır.
Sembolik etkileşim Psikoloji
geleneğinden gelen bir Amerikan sosyolojisi ekolüdür. William James , Mark Baldwin ve John Dewey gibi Amerikalı sosyal psikologların çalışmaları sosyal
psikolojik kuramın gelişmesini sağlayan Cooley’ i etkilemiştir. Elbette birey
davranışlarına yüklenen anlamlar üzerine çalışan bir sistemin psikolojisiz
yaşaması mümkün değildir. Buda sosyal psikolojinin önem kazanmasına sebep olmuştur. O halde şimdi Blumer’ e kadar
kim ne deyip işleri nerelere getirmişler kısaca bir göz atalım :
·
Max
Weber : Bir olayı ona dahil olan insanların bakış
açısından anlamak gerektiğinin
önemini vurgulayarak yorumlayıcı bakış açısının ve mikro düzey yönelim
çalışmalarını başlatmıştır.
·
Cooley
: İnsanların birbirleri hakkındaki tasarımlarının toplumun katı gerçekleri
olduğunu ileri sürer. Böylelikle öznel dünya gerçekliğini anımsatır.
·
Thomas
: Nesnel gerçekleri ihmal etmeksizin özneli incelemenin gereğini vurgulamıştır.
Böylece Thomas sosyologlara insanların olgulara yüklediği öznel anlamların nesnel
sonuçlara sahip olduğunu belirtmektedir. Sosyal psikoloji gerçekliğin her iki boyutunun da farkında olmalıdır.
·
George
Herbert Mead : Mead sosyolojik düşünce için hem
nesnel hem de öznel davranışın önemini vurgulayan bir yaklaşımı kabul etmiş ve
geliştirmiştir. H. Mead’in “Self”(benlik), “I”(kişisel ben) ve “Me”(sosyal ben)
ile ilgili görüşleri sembolik etkileşimciliğin temeli sayılmaktadır.
Blumer’ in
çalışmaları , Mead’ in yoğun etkisi altındadır. Bu etki Blumer’ in
kurama yaptığı katkıları ele almadan
önce Mead’in sembolik etkileşimciliğin klasik formülasyonunu kısaca tekrar
etmemizi gerektirmektedir.
·
Herbert
Blumer ( Önce kısaca ) : Mead'in öğrencisidir. İnsanların
neden belli biçimlerde davrandıklarını anlamak istemiş, laboratuvar deneylerine
başvurmuştur. Yapı, süreç ve metodoloji
adımlarında katkıda bulunmuş bu kurama.
Yapı: Deli gömleğidir. Toplumsal
roller, otorite gibi zorlayıcı etkenler olsa da, insan davranışlarını sadece
bunların etkilemediğini söyler. Saha
çalışmaları, etnografya, niteliksel sosyoloji, yani "keşfetmek" ve
"yakından incelemek" yöntemlerini kullanır.
2. Mead’ in Sembolik Etkileşim
Yaklaşımı ve Benlik Tanımı : 1863-1931 yılları arasında yaşayan George
Herbert Mead sosyal deneyimin bir bireyin kişiliğini nasıl geliştirdiğini
açıklamak için sosyal davranışçılık
kuramı nı geliştirmiştir.
Mead’ in temel kavramı benliktir. Benlik bir bireyin öz
farkındalıktan oluşan kişiliğinin bir parçasıdır. Mead benliğin sosyal deneyimin
bir sonucu olduğunu yani doğuştan gelen bir yetenek olmadığını savunmuş ve
açıklamıştır. Çünki benlik vücudun bir parçası değildir ve bu sebeple doğuşla
beraber insanın getirdiği bir organı değildir. Mead insan kişiliğinin biyolojik
olarak getirilen özelliklerle yönlendirilemeyeceğini savunmaktadır. Bundan
sonra Mead benliğin kişilerin diğer bireylerle iletişime girdikçe
gelişebileceğini belirtmektedir. Hayattan izole edilmiş çocukların yıllar sonra
sosyal hayata bırakıldıklarında sadece fiziksel olarak büyümüş olmaları fakat
benliklerinin olduğu yerde kaldığını görmek bunun en büyük delilidir. Diğer
yandan Mead sosyal deneyimin sembollerin değişimi ile gerçekleştiğini
belirtmiştir. Sadece insanlar kendilerini anlatmak ya da anlam oluşturmak için
mesela kahkaha atarlar , gülümserler ya da el sallarlar … İnsanlar neredeyse
her hareketten bir anlam çıkartırlar. Anlam çıkartma çabası ise diğer insanların
niyetini anlamaya sebep olur. Kısacası insanların davranışlarından sonuçlar
çıkartıp niyetlerinin ne olduğunu tahmin edebiliriz. Mead’ e göre bir niyeti
anlamak durumu başkalarının bakış açısından değerlendirebilmeyi gerektirir.
İnsanlar Semboller kullanarak
kendilerini diğer insanların yerine koymaktadırlar. Yani harekete
geçmeden diğerlerinin bizim hakkımızda ne düşündüğünü anlayabiliriz. Mead’ in
başkasının rolünü üstlenme olarak tanımladığı tüm sosyal etkileşimler kendimizi
başkalarının göreceği gibi düşünmeyi içerir. Diğer insanlar kendimizi görüp
anlayabileceğimiz bir aynadır. Kendimiz hakkında ne düşündüğümüz diğerlerinin
bizi nasıl gördüğü ile şekillenir. Mesela çevremizdeki insanlar bizi zeki
olarak tanımlıyorsa biz de zeki olduğumuzu düşünürüz. Bu anlamda Cooley aynada akseden ben terimini
insanların bizi nasıl gördüğünü
düşünmemize dayanan benlik imajı olarak tanımlar.
Özne BEN ve Nesne BEN
: Mead’ in üzerinde önemle durduğu bir diğer nokta da başkasının rolünü alarak
kendimizi fark etmektir. Bu şu demek oluyor ; benlik iki bölümden oluşmaktadır.
Benliğin bir bölümü özne olarak çalışırken diğer bölümü ise başkalarının bizi
nasıl gördüğünü hayal etme şeklinde çalışır yani bir nesne olarak çalışır. Tüm
sosyal deneyimler bu iki unsura sahiptir. Özne ben ile bir şey yapma
girişiminde bulunur , nesne ben ile hareketimizi diğerlerinin bize nasıl tepki
verdiğine göre şekillendiririz.
Benliği Geliştirmek ve
Toplumsallaşmak ( sosyalizasyon ) : Benliği geliştirmek
diğer insanların rolünü üstlenmekle mümkündür. Çocuklar bunu taklit yoluyla
yaparlar. Altında yatan nedenleri anlamadan sadece taklit ederler ve bu durumda
kendilerine ait bir benlikleri oluşmamıştır henüz. Çocuklar dili ve sembolleri
kullanarak bu işe başlarlar ve böylece oyun başlamış olur. Anne ve baba gibi
davranmak çocukların dünyayı ailelerinin
bakış açısından hayal etmesine sebep olur. Sonradan çocuklar başka bireylerin
rollerini üstlenmeye başlarlar. Bu durum mesela onları oyuncaklarla oynanan
basit oyunlardan saklambaç , yakalamaca , futbol veya basketbol gibi daha
karmaşık diğer bireyleri de içine alan takım oyunlarına yönlendirir. Pek çok
çocuk sekiz yaşlarında bir takım
oyununda gerekli olan sosyal deneyimini tamamlamış olur. Benliğin gelişmesini
tamamlaması için son bir aşama daha vardır. Kendimizi değerlendirmede referans
olarak kullandığımız yaygın kültürel normlar ve değerler. Hayat devam ettikçe
benlik sosyal deneyimlerle değişmeye devam eder. İnsan sürekli olarak çevresi
ile iletişim kurar. Mead’ e göre insan kendi sosyalizasyonunda anahtar bir role
sahiptir.
Play ve Game
veya Mead'e göre toplumsallaşma nedir ?
Mead, bireylerin toplumsallaşmasının Play
ve Game olmak üzere iki aşamada gerçekleştiğini savunmaktadır. Mead’e göre benlik,
kişiler “diğerlerinin rollerini almayı” öğrendikçe ya da “oynamaktan” çok onlara
katıldıkça gelişir. “Oyunda” play çocuk, yalnız kendi davranışının farkındadır.
Oyuncak bir bebek ya da kamyonla oynarken, çocuğun başkalarınca oynanan
rollerin farkında olmasına gerek yoktur. Fakat bir oyuna (game) katıldığında,
oyuna katılan başkalarının rollerini de düşünmek zorundadır. Bu, her bir
oyuncunun yine oyuncu olan diğerlerinin gerçekleştirilen davranış ve beklenen
davranışlarının bilincinde olmasının gerektiği bir futbol oyununda görülebilir.
Oyun (play) evresinde çocuklar son derece yaratıcı davranır, oyun kuralsızdır
ve tek başına gerçekleştirilebilir. Bu evredeki hareketler “anlamsız”dır, yani
çocuk “diğerlerinin tavırlarını alma” yeteneğine sahip değildir. Mead’e göre
anlam, yani düşüncenin konusu olan nesne, bireyin bu nesneye kendi tepkisi
olarak başkalarının tavrını taklit ederek o tavrı alması sırasındaki
deneyiminden doğar. Anlam, farklı tavırların bir araya gelmesi ve taraflarca
aynı anlamın verildiği özel simgelerin kullanılmasıdır. Daha ileri yaşlarda
bireyler öğrenme davranışına “Game” ile devam etmektedir. “Play”in aksine
“Game”de birden fazla oyuncu gerekmektedir ve karşıdaki kişinin davranışları
önemlidir. “Game”de oyuncunun uyması gereken kurallar var, kişi bu kurallara
uygun roller üstlenir.
Sembolik etkileşim teorisi eğitim
kurumlarını benliğin gelişimi ve rollerin öğrenilme-sini etkileyen toplumsal
bir mekan olarak inceler. Okullarda biçimlenen benlik tanımı hem sınıfta hem
dışarıda etkili olur. Örneğin; öğretmen öğrencileri sınavlarda alınan notlara
dayanarak zeki olanlar ve zeki olmayanlar şeklinde sınıflandırabilir. Onun
tanımlamaları öğrenciler tarafından içselleştirilir. Öğrencilerde toplumsal
etiketlerin yarattığı beklentilere uygun davranmaya başlarlar. Şöyle ki;
kendisine zeki denilen öğrenciler daha zekice hareket etmeye özen gösterirken,
zor öğrendiği ifade edilen öğrenciler ise öğrenme konusunda daha isteksiz
olacaklardır. Bu durum onların ilerideki iş hayatını da etkileyecektir.
Blumer’ in Sembolik Etkileşimciliği
: Blumer’
e göre sembolik etkileşimcilik aşağıdaki üç önermeye dayanır :
1. İnsanlar
şeylere karşı , şeylerin kendilerine ifade ettiği anlamlara göre tavır alırlar.
2. Bu
anlamlar birinin muhataplarıyla olan etkileşiminden çıkarsanır.
3. Bu
anlamlar yorumsal bir süreçte değişime uğrar.
Bir nesnenin kendisinde
kişiye nesnenin anlamıyla ilgili bilgi veren bir özellik yoktur. Bir köpeğe anlam yüklenmesi
örneğini alalım. Bazıları için sokakta gördüğü köpek korkunç , hastalıklı ,
saldırgan ve ısırmaya hazır bir hayvan ; bazıları içinse sevimli , zavallı ,
korunmaya muhtaç , sadık ve zararsız bir hayvandır. Bir insanın sokakta gördüğü
bir köpek yüzünden korkarak yolunu değiştirmesi ya da gördüğü köpeğin yanına
giderek okşayıp sevmesi ve ona yiyecek vermeye çalışması gibi oluşan davranış
farklarının sebebi insanların köpeğe karşı yüklemiş oldukları farklı
anlamlardan kaynaklanmaktadır. Bu anlamlar başkalarıyla girilen etkileşimlerden
kaynaklanmaktadır. Mesela ebeveyni hayvan sever olan bir çocuğun böyle bir ortamda büyümesiyle
beraber kendisinde de hayvanlara ve özellikle de köpeklere karşı bu sevimli ve
merhametli bakış açısı oluşacaktır. Ama çocuğun ailesi hayvan sever olmayan ve
de köpekten korkan bir yapıya sahipse o zaman çocuktan da başka bir şey
beklenmemelidir. Fakat gün gelir mesela köpeği seven ve korkmayan bir çocuk bir
gün sokakta bir köpeğin bir başka kimseye saldırıp onu ısırdığını görürse o
zaman bu çocuğun köpeğe yani nesneye yüklediği anlamda değişime
uğrayabilecektir. Kısacası anlamlandırma ya da yorumlama kesinlikle otomatik
veya doğuştan gelmemektedir. Yaşam sürecinde diğerleriyle girilen ilişkiler
sonucunda ortaya çıkmaktadır. Yorumlama sürecine bir başka örnek çok iyi iki
arkadaş olan A ile B arasında geçen şu olay olabilir : A ile B aynı evi
paylaşan iki öğrencidir. A çok iyi
ızgara yapabiliyor. Bir gün B ye ızgara yapmayı öğretiyor. B ızgara
yapmayı öğreniyor ve arkasından A , B ye her gün ızgara yapması konusunda
talepte bulunuyor. Bunun üzerine B , A’ nın kendisine ızgara yaptırmasının
sebebini kafasında şüphelerle düşünmeye başlıyor ve sonunda A’nın kendisini
kullandığını ve sürekli olarak ona akşam yemeklerini yaptırmak niyetiyle ızgara
yapmayı öğrettiğini düşünerek A ile tüm ilişkilerini bitiriyor ve ortak evden
ayrılıyor. Evet B böyle düşündü ve böyle bir karar aldı. Ama B şöyle de
düşünebilirdi ; A , B’ ye bir iyilik yaptı ve B’ ye ızgara yapmayı öğretti ,
sağolsun A. Daha sonra B’ nin işi pekiştirmesi için ona hergün ızgara ve yemek
yapmasını talep etti. Bu durumda B böyle düşündüğünde A ile sorun
yaşamayacaktı. Ancak bu yorumlamada etkili olacak unsurlar vardır. Bunlardan
birisi A’ nın ızgara yapmayı öğrettikten sonra B’ ye yaptığı uygulama sonucunda
B’ nin A’ nın bu hareketine yüklediği anlama paralel olur. Bu etken Blumer’ e
göre iç güçler olur. B kendi içinde
kendi kendine göre yargıya varır. Ancak diğer etken yani ‘’dış güçler’’ de
yorumlama sürecinde etkilidirler. Kendinden önce kuşatılmış çevre yani bireyin
etkilerini bu temele oturttuğu gerçek tablo. Bireyin kendi kendini yorumlaması
yani kendini belirtme süreci toplumu ya da önceki deneyimlerini göz önüne alış
aşaması işlevciliğin kapsamına girer. İnsanın eylemleri yorum ve anlamlarla
çevrelenmiştir. Bu eylemlerin diğerlerinin eylemleriyle bir araya gelmesi
işlevselcilerin toplumsal yapı dedikleri şeyi oluşturur. Blumer’in eylemi ‘’birlikte
eyleme katılan insanlar, toplumsal yapıyı oluştururlar’’ diye tanımlamıştır.
Sosyal gruplar mesela aile birlikte eylemde bulunan birlikteliklerdir, ancak
durağan değillerdirler. Örneğin; anne baba ve çocuktan oluşan bir aile çocuk
iki aylıkken ki evlilik ilişkisi ile çocuk altı yaşına geldiğindeki evlilik
ilişkisi aynı değildir. . Blumer; ‘’grup yaşamını yaratıp ayakta tutan kurallar
değildir. Grup yaşamındaki toplumsal süreç kuralları yaratır ve ayakta tutar’’
demiştir.
C.
Toplum Anlayışı : Blumer için toplum üzerine çalışmak
birlikte eylemin incelemesidir. Toplum kişilerarası sembolik etkileşimin bir
sonucudur. Sembolik etkileşim yaklaşımı insanların birbirlerine yalnızca etki
tepki göstermeleri değil birbirlerinin davranışlarını yorumlamaları
şeklindedir. Bir kişinin tepkisi karşısındakinin davranışına yüklediği anlama
verdiği bir yanıttır. Bireylerin eylemleri grubun eylemlerini başlatır. Blumer’
in sembolik etkileşimi bir takım temel düşünceleri içermektedir. Bunlar :
a. İnsan eylemleri etkileşim sonucu bir araya
gelerek toplumsal yapıyı oluşturur.
b. Etkileşim başka insanların etkinliklerine
verilen tepkilerden oluşan etkinliklerden oluşur.
c. Nesneler içsel anlam
taşımazlar , biz onlara anlam yükleriz. Nesneler üç geniş kategoriye
ayrılabilirler :
1. Tahta , ot , kamyon
, sığır gibi fiziksel nesneler
2. Anne , baba , hoca ,
kardeş gibi toplumsal nesneler
3. Hak , hukuk , kanun ,
değer yargıları gibi soyut nesneler
Kültürler arası bakış
açısı ile bakıldığında fiziksel nesnelerin anlamlarının bile çoğu zaman
toplumsal kökenli olduğu gözlemlenir. Mesela Hindistan’ da sığır kutsal olurken
Türkiye’ de et ve süt veren bir fayda olarak algılanır.
d. İnsanların kendileri
de bazen nesne durumuna geçebilir. Mesela bir adam kendisini koca , baba , bir
öğrenci olarak algılayabilir. Bu anlamlandırmalarda yine etkileşimler
sonrasında olmaktadır.
e. İnsan eylemi kadın
ve erkeğin yorumsal bir eylemidir. Bu yorum dilek, inanç, amaç, diğerlerinin
eylemleri, beklentiler, kendi imajı vs. gibi durumlar ışığında oluşturur.
f. Çoğu durumda birlikte eylem tekrarlanan ve
istikrarlıdır ki çoğu sosyologlar bunu kültür ve toplumsal düzen olarak
adlandırıyor. Birlikte eylem farklı kişilerce sergilenen farklı eylemlerin
toplumsal örgütlenişi olarak tanımlanabilir.
D.
Metodolojisi : Blumer’ in sembolik etkileşim
yaklaşımına yaptığı en önemli katkı bu
bakış açısının metodolojisini geliştirmiş olmasıdır.
Mead sembolik etkileşim için yöntem
belirtmemişti. Metodoloji, ya da bilimsel sürecin mantığı, sosyologların
bilimsel kuram arayışına girmelerine izin verir. Ancak Blumer çağdaş
sosyolojideki metodolojiyi gelişmiş statiksel tekniklerle özdeşleştirme
eğilimini eleştirerek bu çözümlemenin metodolojinin sadece bir yanı olduğunu
gözlemler. Toplumsal ve psikolojik araştırmayı da bu sürecin protokolü olarak
görür ve ampirik dünya için doğru sonuçlar vermeyeceğini düşünür. Bu bakımdan
araştırma tekniklerine aşırı bağımlılığı eleştirerek doğrudan ampirik dünyaya
dönmeyi önerir. Blumer ‘’ampirik gerçekliğe giden yol sorgulama yönteminin
uyarlanmasında değil, ampirik toplumsal dünyanın sınanmasında yatar’’ demiştir.
Bu ampirik toplumsal dünya insanlardan ve insanların yaşamları boyunca
bulundukları günlük etkinliklerden oluşur.
Blumer toplumsal fenomenin doğrudan
incelenmesini sağlayabilecek iki araştırma biçimi önerir. Açıklama ve
sorgulama.
Açımlama;
araştırmacıya problemin nasıl ortaya konacağını anlama, uygun verilerin neler
olduğunu öğrenme, kişilerin yaşam alanına ilişkin öğrendikleri ışığında
kavramsal amaç geliştirme olanakları sağlar. Amacı net bir görüntü elde
etmektir. Bu yöntem Blumer’in anlamlandırıcı dediği kavramları ortaya çıkarır.
Bunlar; kültür, kurum, ahlak değerleri vs. gibi etmenlerdir.
Sorgulama;
araştırmacı ampirik göstergeler ışığında kavramları yaratıcı bir gözle
inceleyebilir. Blumer, sorgulamayı fiziksel bir nesne üzerinde karşılaştırır.
Onu alıp yakından bakabiliriz, ne olduğuna ilişkin sorular sorabiliriz, başa
dönüp sorularımızın ışığında tekrar inceleyebilir ya da bu yoldan teste tabi
tutabiliriz.
Blumer’ in metodolojik sorunlarla
ilgili yaklaşımını alan yöntemleri , etnografya ve niteleyici sosyolojiyi kullanmasından anlıyoruz. Bunun dışında
simgesel etkileşimin işlevselci tümdengelim yönelişini kullanamayacağını ve
olması gerekenin insan davranışını anlamakta anlama ya da açıklamalarını
araştırmacının iyice bilgi edindiği gerçeklere dayandırması demek olan
tümevarımlı yaklaşıma mecbur olduğunu açıklamıştır.
Blumer soruşturma tiplerine de
değinmiştir. Bu yönüyle Blumer araştırmacının deneysel olarak toplumsal dünyaya
yaklaşarak içine derinlemesine girmesini sağlayacak iki sorgulama yöntemi
çizer. Birisine araştırma , diğerine gözden geçirme adını verir. Araştırma
safhasında kullanılan çeşitli teknikler doğrudan gözlem , insanlarla görüşme
yani mülakat , konuşmaları , radyo ve televizyonu dinlemek , gazete ve
dergileri okuyarak bilgi toplamak , önceki araştırma sonuçlarına bakmak , kamu
kayıtlarını incelemek , saha çalışmaları yapmaktır. Blumer ayrıca bir konuda
uzmanlaşmış , daha önce çeşitli araştırmaları yapmış derin bilgiye sahip
kişilerden yararlanmayı ihmal etmemiştir. Bu kısaca uzmanlar panelidir. Şayet
keşif safhası Blumer’ in tahmin ettiği gibi incelenen alanla ilgili etraflı ve
doğru görüntü verecek olursa araştırmacı bundan sonraki işlem olan gözden
geçirmeye hazırdır.
Eleştiriler : Sembolik
etkileşimcilik bireye odaklanır, toplumsal yapıların insan davranışları
üzerindeki etkisini ihmal etme ve bu yüzden toplumu sadece bir çok bağımsız ve
köksüz bireyin etkilerini ve etkileşimlerini içeren ‘’yapıdan yoksun’’ bir şey
olarak tasvir etme eğilimindedir. Sınıf, hukuk, hükümet vb.’ nin bireyler
üzerindeki etkisi genellikle sadece bir sonuç olarak alınır. Sembolik
etkileşimciliğin problemlerinden ikisi özellikle vurgulanır.
1. İnsan duygularını fazla dikkate almama
2. Toplumsal yapıyla sınırlı ölçüde
ilgilenme
Sembolik etkileşimcilik kurama bağlı
olarak metodolojik saptamalar yapma girişimine karşın, Blumer’in kavramları
ampirik çalışmalarda kullanılmak için fazla bulanık ve zordur. Kuramı sınama ve
doğrulamanın önemini vurgulayan bir disiplin üyeleri olarak pek çok sosyolog
sembolik etkileşim ve yöntem anlayışının sosyoloji yapmada kullanımının
olanaksızlığını vurgulamaktadır. Sosyolojik bakış açısına göre sembolik
etkileşimciliğin geleceği kuşkuludur.
Kaynakça
:
Margaret M. Poloma ,
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Ruth A. Wallace ,
Alison Wolf , Çağdaş Sosyoloji Kuramları
KIZILÇELİK, Sezgin, (2008),
Sefaletin Sosyolojisi
Wikipedia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder